Makaleler

Taktik maktik yok, hedef Kürtler!

Emperyalistler Ortadoğu, TC ise Kürtler söz konusu olduğunda halkların savaşarak, direnerek elde ettiği kazanımlardan kendilerine pay çıkarmak ve bu kazanımları boşa düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Irak Kürdistanı’nda yapılan referandum bu duruma en somut örnek. “Kapıları kapatırız, açlıktan ölürsünüz” tehditleri, Irak ve esasında karşı blokta olan İran ile masaya oturulması TC’nin Kürtleri teslim almak için yaptıklarından birkaçı. TC, “kırmızıçizgi”lerinden ödün vermek pahasına Kürtlere saldırıyor. Şimdi de aynı şekilde taviz vermeye devam ediyor. Suriye’de “çatışmasız” bölgeler yaratmak için İran ve Rusya ile masaya oturuyor, ittifak yapıyor veya Suriye halkları kongresine Kürtlerin katılımını engellemek için “kardeş Esad” ile aynı fikirde olduğunu vurguluyor ve Suriye Kürtleri yerine Esad’ın söz sahibi olmasını daha iyi bir alternatif olarak görüyor.

İran ve Rusya ile ittifak kurarak “çatışmasız bölgeler” yaratmak için İdlib’e giren TC yaptığı açıklamalarla, tanklarıyla ordusuyla kendini ispat etme amacıyla gövde gösterisi yapıyor. Herkes TC’nin İdlib’e girmesindeki asıl amacın Efrin hedefine ulaşmak olduğunun farkında. TC de bunu açıklama gereğinde bulunuyor. “İdlib’e girdik, Efrin’e de gireriz” mesajını sık sık yineliyor. Her kürsü gördüklerinde çıkıp konuşmaya alışmış olan TC temsilcileri, aynı istikrarla devam ediyorlar. Ve her mikrofon uzatıldığında “ Efrin’e gireceğiz” vurgusu yapmaktan geri durmuyorlar. MGK toplantılarından çıkan sonuç “Efrin’e girmek için hazırlıklara başlayacağız” oluyor. Bir yandan da Efrin’e girme planlarını meşrulaştırmak için algı operasyonlarına başlamış durumdalar. İdlib’e girildiği ilk andan itibaren başlatılmıştı bu algı operasyonları, o dönem yandaş medyanın ana manşetlerinde “YPG İdlib’te Türk askerilerini hedef aldı” , “çatışmasızlık bölgesine YPG’den saldırı” başlıklarıyla süsleniyordu. Şimdi de “Efrin sınırında YPG’den taciz ateşi” manşetleri revaçta.

TC, Efrin’e girebilmek için kendi özel hazırlıklarını yaparken bir yandan da emperyalistlerin onayını almak için oradan oraya koşturuyor. Bir yandan Rusya ile bir yandan ABD ile görüşmeler yapıyor. Ancak her ikisinin de onayını almak kolay olmayacağa benziyor. TC, Suriye’deki en büyük destekçisi ÖSO olmadan bölgede işgalini sürdüremez. Rusya TC’nin ÖSO ile olan ittifakından rahatsız. Esad rejimine ve doğal olarak kendisine muhalif istemiyor. Bir yandan da YPG’nin açıklamalarını ve gücünü görmezden gelemiyor. ABD’nin şu anki stratejisi ise destekleyip büyüttüğü DAİŞ’i tasfiye ettirmek. YPG’nin karşısına geçmek istemiyor. Efrin planları TC için öncelikli gibi görünüyor. Ama onun yanında Kürtlere her taraftan saldırmayı da ihmal etmiyor. ABD ile görüşmelerinin amacı YPG’ye silah yardımının kesilmesi oluyor. TC, Trump ile birebir görüşmeden olumlu yanıt aldıklarını ve YPG’ye silah yardımının kesilmesi gerektiği sonucunun çıktığını iddia ediyordu. Bu iddialar kısa bir süre sonra Pentagon tarafından yapılan açıklamayla boşa düşmüş oldu. Pentagon açıklamasında  “DAİŞ’e karşı savaşta en etkili güç QSD, onlara desteği sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

TC bu açıklamalar karşısında “Biz Trump’ın dediklerini esas alırız, Pentagonun değil” diyerek prestijini kurtarmaya çalışıyor. ABD’den umduğu sonucu alamayınca eş zamanlı yürüttüğü Rusya görüşmelerine ağırlık veriyor. Soçi’de yapılacak olan Suriye halkları kongresine Kürtlerin katılmasını engellemek için çabalıyor. Kürtleri yenilgiye uğratmak için duvarlarını bir bir yıkan bir TC’den bahsetmiştik. Asla masaya oturmayacağı, ittifak kurmayacağı bir sürü güç varken(!) şimdilerde liste giderek daralıyor ve geriye yalnızca Kürtler kalıyor. Şam rejimine yeni politikaların kapılarını aralıyor. Nerede Kürtlerin karşısında bir güç varsa TC onu bir ittifak kıvılcımı olarak görüyor. Ancak önceki örneklerden biliyoruz ki, TC’nin bu çabaları sonuçsuz kalacaktır, çünkü Suriye’de Kürtler masaya oturmadan herhangi bir çözüm olması gerçekçi değildir.

“Bilindiği gibi savaşta her şeyden önce önemli olan şey yalnızca kişisel kendi ordusuna kendi özgücüne güven kazandırması değildir. Düşmanı ve bütün tarafsız unsurları bugüne inandırması da önemlidir.” (Lenin, Ne Yapmalı, s. 131) Sanırız Lenin yoldaşın bu cümlesi YPG’nin politikasını ve düşmanın konumlanışını açıklayabilecek iyi bir cümledir. Emperyalist devletlerin ve kendini Ortadoğu’da söz sahibi olarak göstermeye çalışan TC’nin politikaları bunun en büyük göstergesi. Rakka’nın özgürleştirilmesi ile birlikte Rusya’nın Suriye halkları kongresine YPG’yi davet edeceği açıklaması, ABD Savunma Bakanlığının YPG’ye desteği sürdüreceğiz sözleri, TC’nin Efrin’e girme planları yapması kuşkusuz ki YPG’nin gücünün farkında olmalarından gelmektedir.

TC, bu gücün en çok farkında olanlardan birisi. Korkuları yaptıkları açıklamalara politikalara yansıyor. “Suriye’de bir tane daha Kobanê istemiyoruz” açıklaması bu anlamda önemli. TC’nin en büyük korkusu bu. Yeni bir Kobanê, Türkiye’nin dört bir yanına yayılacak yeni bir Serhildan! Kobanê’de Suriye halkı başta olmak üzere halklar gövdelerini nasıl faşizme siper ettilerse Efrin de öyle olacaktır. Kobanê’yi savunan, Rakka’yı özgürleştiren halklar Efrin’i de faşizme teslim etmeyecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu