GüncelMakaleler

24 NİSAN | Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (5/5)

Kemalistlerin yükselişinde İttihatçı kadroların savaş ve soykırım suçlarından yargılanmaları korkusu da vardı. Yine Anadolu’da yağmalanan Rum ve Ermeni halkının mallarıyla zenginleşen eşrafın, bu zenginliğini kaybetme korkusu beraberinde eski İttihatçı yeni Kemalist kadroların önderliğinde birleşmelerine neden oldu.

İttihat ve Terakki Yargılamaları (1919-1922)

1.Emperyalist Paylaşım Savaşı bitmiş, kabarık suç dosyaları ile ülkeyi uçurumun eşiğine getirmiş olan İttihatçılar, Almanya ile beraber savaşta yenilmişler, Müttefik kuvvetleri İstanbul’a girmiş, zor durumda kalan Osmanlı, Mondros Mütarekesi’ni (30 Ekim 1918) imzalamak zorunda kalmışlardı.

Müttefik kuvvetlerin zaferi sonrası ekonomi çökmüş, ülkede siyasi bir kaos ile endişe ve umutsuzluk hakim duruma gelmişti. Herkes savaştan sonra “acaba suçluların durumu ne olacak?” sorusunu sorarken, Müttefikler ise Osmanlı’ya “cezasını bekleyen suçlu” gözü ile bakıyorlardı.

Savaşın bitiminde, bir medeniyetin ortadan kaldırılması ile sonuçlanan tehcir, tenkil ve taktil (katliam) uygulamalarından sorumlu olanların yargılanmaları, adalet önünde hesap vermeleri ve gereken cezaya çarptırılmaları, Ermeni halkı kadar bütün insanlığı ilgilendiren sorun olarak görülmüştür. İşte bu yüzden Osmanlı Hükümeti tarafından uluslararası baskılar sonucunda Divan-ı Harbi Örf-i Mahkemeleri (Sıkıyönetim Mahkemeleri) kurulmuştur.

Bu mahkemeler TC devletinin hiçbir zaman kabul etmediği, yüz yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hala inkar edilen soykırım suçunu gündeme almıştır. Ya da diğer bir ifadeyle uluslararası baskı sonucunda hüküm verilmek zorunda kalınmıştır. Bu mahkemelerde İttihatçıların yargılandığı ve idam cezaları ile sonuçlanan çeşitli cezalara çarptırıldığı tarihi bir gerçekliktir.

Yargılamalar olmuş fakat emperyalistlerin bölgesel siyasi çıkarları karşılığında verilen cezalar tam anlamıyla hayata geçirilmemiştir. İlk defa Türk Devleti’nin kendi mahkemelerinde savaş suçlularını yargıladığı ve eli kanlı katilleri idam cezalarına çarptırıldıkları bir dönem olmuştur. Fakat bugün bu gerçeklik dahi kabul edilmemektedir.

İktidarı kaybeden İttihatçılar, işledikleri savaş suçları nedeniyle yargılanacakları ve tutuklanacakları korkusuna kapıldılar. Parti’nin önde gelen liderleri Alman askeri makamlarının çok gizli organize ettiği bir planla yurtdışına kaçırıldı. Bu İttihatçı kadrolar, bir savaş gemisi ile önce Odesa Limanı’na oradan Almanya’ya (1 Kasım 1918) götürüldüler.

Kaçaklar arasında Mehmet Talat, İsmail Enver, Ahmet Cemal, Dr. Bahaddin Şakir, Mehmet Nazım, Emniyet Müdürü Osman Bedri, Asayiş Şube Müdürü Hüseyin Azmi vb. bulunuyordu. Önde gelen İttihatçıların aniden ortadan kaybolmaları, toplumda infial yaratırken basında ana gündem maddesi oldu. İttihatçıların iktidarı döneminde basının sıkı kontrol altında olduğu yıllar için Ahmet Emin (Yalman) “Harp siyasetini tenkit etmeye imkan yoktu… Ermeni Tehciri gibi işler ne bakımından olunursa olunsun ağza alınamazdı…” diyordu.

Yönetim değişmiş, basında artık “serbestçe” yazılar yazılmaya başlanmıştı. Kaçak olan ve her yerde aranan İttihatçılar için, ileride Kemalist olacak olan Yunus Nadi “…tehcir ve taktil suçları nedeniyle yargılanmalarını desteklediğini” açıklıyordu. 5 Kasım 1918 tarihli Zaman Gazetesi’nde yurtdışına kaçan İttihatçı liderlere hitaben “Efendiler Nereye?” başlıklı bir köşe yazısı yayınlanmıştı. Köşe yazısı, İttihatçı liderlerin işledikleri suçlara dair adeta bir iddianame özelliği taşıyordu.

Yine dönemin gazetelerinden Yeni Gazete “…Ermenilere yönelik cinayetlere ‘gerçek’ Türklerin karşı çıktıkları, bu cinayetlerin ‘sahte’ Türklerce yapılmış bir eylem” olduğunu yazıyordu.

Refik Halit (Karay) 5 Kasım 1918’de Ati Gazetesi’nde “…binlerce halkı derelerde boğdurarak, geçitlerde öldürerek, milleti umutsuz vatanı kan ve ateş içinde bırakıp kaçtılar… halkın en pespaye grubunu kendilerine destekçi edindiler… çeteler teşkil ettiler… siz madem müerim değilsiniz, kadın kıyafetine girerek hanımlar gibi caniler gibi niçin kaçıyorsunuz…” diye yazıyordu.

30 Kasım 1918 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi “Hepimiz Failiz”, 23 Kasım 1918 tarihli Zaman Gazetesi ise “Türkiye Bir İddianname’nin Gölgesi Altındadır…” manşetleriyle çıkıyor ve çok ağır olan gerçekleri yazıyordu.

Divan-ı Harbi Örf-i (Sıkıyönetim Mahkemeleri)

Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin kurulması İngilizlerin baskısı ile gerçekleşti. Savaş suçlarını soruşturmak amacıyla kurulan mahkemede başta M. Talat- İ. Enver ve A. Cemal’in yargılanmaları amaçlandı.10 gün içerisinde teslim olmaları, aksi takdirde tüm mal varlılarına el konulacağı, medeni haklardan yoksun kalacakları kararlaştırıldı.

Yurdun dört bir yanında kurulmasına karar verilen Divan-ı Harbi Örf-i Mahkemeleri ve bu mahkemelere bağlı olarak çalışacak Soruşturma Komisyonları da hükümet kararları ile uygulamaya konuldu. Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından yayınlanan bir genelgeyle tüm ülke çapında kurulan bu mahkemelerde sivil üyelerin yerine askeri üyeler görevlendirildi.

İttihatçıların yargılanmaları için oluşturulan mahkemelerin ilki Ana Dava olarak tarihe geçen Divan-ı Harbi Örf-i Mahkemesi (16 Aralık 1918) İstanbul’da kuruldu. Bu mahkemede İttihat ve Terakki yönetici kadroları ile Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri yargılandılar. Ülke genelinde ise 60’ın üzerinde dava görüldü.

İttihat ve Terakki yöneticileri hakkında açılan 1 No’lu Ana Dava’da Talat, Enver, Cemal, Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Said Halim Paşa, İsmail Canpolat, Ziya Gökalp, Küçük Talat, Midhat Şükrü vb. gıyaplarında yargılanmışlar ve 15 kişi hakkında idam cezası verilmiştir.

Talat, Enver, Cemal ile Dr. Nazım yurtdışına kaçmışlar ve gıyabında idam cezası almışlardır. Dr. Nazım ise Mustafa Kemal döneminde yurda dönmüş, Mustafa Kemal’e suikast iddiasıyla idam edilmiştir. Cemal Azmi, Trabzon Valisi’dir. Ermenileri sürgün ve kayıklarla denizde öldürmekten gıyabında idam cezasına çarptırılmıştır. M. Talat ve İ. Enver’den 3 ay önce Berlin’e kaçmıştı. Dr. Bahattin Şakir, Trabzon ve çevresinde katliam ve sürgünleri örgütlemekten suçlu bulundu.

İttihatçılar hakkında Ana Dava dışında açılan davaların belli başlılarını kısaca ifade edecek olursak, savaş sırasında başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı halkına yönelik soykırım suçu da dahil olmak üzere işlenen suçlara dair belli bir fikir edinilebilir.

İttihatçılar hakkında açılan bir başka dava Bayburt Davası’dır. Bayburt ve Ergani civarında katliam ve yağma üzerine açılan davadır. Bir başka dava Büyükdere veya Boğaziçi Davası’dır. Büyükdere’den (Boğaz-Yeniköy ve Tarabya)’dan sürülen Ermeni ve Rumların mallarının yağmalanması üzerine açılan davadır.

Bir başka dava Bosnalı İsmail Arkadaşları ve Ahmed Midhat Davası’dır. Dr. Midhat; Bolu Mutasarrıfı vekili Ali Hilmi Bey’in tehcire karşı çıkması üzerine onun görevden aldırılmasını sağlamış, Bolu’daki tehcirden sonra Düzce, Çankırı, Ankara tehcirlerine de adı karışmış bir kişidir. Dava sonucunda 10 yıl kürek cezasına çarptırılmış ancak hapishaneden Bosnalı İsmail tarafından kaçırılmıştı. Akabinde kurtuluş olarak Kuvva-i Milliye’ye katılmıştır.

Bir başka dava, Cemal Oğuz ve Nureddin Bey’ler Davası’dır. İstanbul’dan Çankırı’ya sürülen Ermenileri katletmek suçundan açılan davadır. Cemal Oğuz ve Teşkilat mensupları yargılanmışlardır. Çankırı’ya sürülen Ermenilerden sağ kalan Kasbar, Cemal Oğuz aleyhine ifade vermiştir. Cemal Oğuz, Çankırı’nın “Tüney” Karakolu civarında Dr. Çilingiryan ve 4 arkadaşının katledilmesinden suçlu bulunmuştur.

Dürüst bir Türk subayı olan Mehmet İzzet Çankırı ile çevresinde sorumlu bir askerdi. Dr. Rupen Çilingiryan ile üç arkadaşını sürgüne varacakları yere kadar güven içerisinde götürmekle görevlendirildi. Şeref sözü verdi. Fakat yolda çetelerin saldırısı sonucu Dr. Çiligiryan’ın uzuvları kesilerek vahşice öldürülmüştü. Olayı duyan M. İzzet çılgına döndü. Kastamonu Valisi’ne giderek “askeri şerefim iki paralık edildi” dedi.

Ardından Tüney’e giderek suçluları buldu ve tek tek öldürdü.

Bir başka dava Trabzon Davası’dır. Trabzon’da Kaymakam Cemal Azmi ile Nail idam cezasına çarptırılmışlardır. Ayrıca Trabzon’da görevli vali, jandarma, kaymakam, müdürler, polis şefleri çeşitli cezalara çarptırıldılar. Verilen ifadelerle Ermenilerin kayıklara doldurularak imha edildikleri ortaya çıktı. Yine bu ilde açılan ek bir davada Saib Bey adında bir kişi, Ermeni çocuklarının şırınga vererek öldürüldüğü sonra küfelere doldurarak yok edildikleri ile suçlanmıştır.

Bir diğer dava Der-a Zor Davası’dır. Mutasarrıf olan Salih Zeki 1920 yılında gıyabında yargılandı ve idam cezası aldı. Bir başka dava Yozgat Boğazlıyan Davası’dır. Yozgat civarında katliam ve yağmalar üzerine açılmış davadır. Kaymakam Kemal Bey’in idamı ile sonuçlanmıştır. Bir diğer dava İzmit-Bahçecik-Derbent’de Şuuri Bey hakkında açılmıştır. Şuuri Bey, Ermeni bir kadına tecavüz ile Ermeni mallarını gasp etme davasından yargılanıp suçlu görülmüştür.

Bir başka dava Harput (Mamuretül-aziz) Davası’dır. Elazığ ile çevre illerinde katliam ve yağma suçlamaları ile açılan davada, Bahattin Şakir suçlu bulunmuş gıyabında idam cezasına çarptırılmıştır.

Bekir Ağa Bölüğü ve İngilizlerin İhaneti

Mahkeme kararları ile oluşturulan Soruşturma Komisyonları ile her tarafta aranan İttihatçı eli kanlı katiller Bekir Ağa Bölüğü’nde tutuklandılar. O günlerde hapishane olan bu yapı bugün ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak halen varlığını korumaktadır.

İttihatçılar, Bekir Ağa Bölüğü denilen hapishanede son derece rahat koşullarda tutuldular. Tutuklular, bakanlıklardan arkadaşları olduğu için serbestçe konuşuyor ve görüşebiliyorlardı. 112 kişinin kaldığı hapishaneden gündüzleri dışarı bile çıkabiliyorlardı. Bazılarının birkaç gün sonra bile döndüğü oluyordu. Bu durum, günlük gazetelere dahi yansımıştı. Hapishaneden bu dönemde kaçan (kaçırılan) Eski Diyarbakır Valisi Dr. Reşit olmuştur.

O da polisin evine baskını sırasında yakalanacağını anlayınca intihar etmiştir.

Osmanlı Türkiye’sinde o gün oluşturulan siyasi atmosferde İttihatçıları savunmak vatan haini anlamına geliyordu. Bu atmosfer Yunanistan’ın Smyrna’yı (İzmir) işgal etmesiyle tersine döndü. Bu duruma bir de Boğazlıyan Mutasarrıf’ı Kemal Bey’in Ermeni katliam ve tehcirlerinden dolayı idam edilmesiyle kamuoyunda ırkçı ve şovenist dalganın estirilmesi eklenince, siyasal atmosfer tersine dönmeye başladı.

Boğazlıyan Mutasarrıf’ının cenazesine binlerce kişinin katılması ve cenaze töreninin ırkçı ve şovenist bir gövde gösterisine dönüştürülmesi, hükümeti zor durumda bıraktı. Değişen siyasal atmosferde kimi tutukluların bulunduğu hapishanelerin basılıp, boşaltılması durumları ile karşı karşıya kalındı. Durumu yatıştırmak için hükümet, 41 tutukluyu serbest bıraktı.

Bu yüzden Ferit Paşa İngilizlerle anlaşarak tutukluların Malta Adası’na sürgün edilmesine karar verdi. İngilizlerin müdahalesiyle çoğu İttihat ve Terakki Partisi yönetiminden sorumlu olan bu kişiler Malta’ya sevk edildiler.

Tutukluların Malta’ya sevk edilmelerinin ardından yaşanan gelişmelerle Türkiye’deki siyasi atmosfer hızla değişmeye başladı. Müttefiklerin kendi aralarındaki anlaşmazlık ve rekabetiyle, Fransa ile İtalya’nın Kemalistlerle gizlice anlaşmaları gibi gelişmeler yeni bir süreci başlattı. İngilizler, İttihatçılara yönelik tutuklama ve yargılamaları durdular.

Emperyalist güçler, Küçük Asya’da çıkar peşine düştüler. Emperyalistler işgal ettikleri ülkede gittikçe zayıflayan İstanbul Hükümeti yerine, Anadolu’da İttihatçılar tarafından örgütlenen ve gittikçe güçlenen Kemalistlerle ilişki kurmanın yollarını aramaya başladılar. Bunda Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi’nin ve ortaya çıkan Bolşevik tehlikenin de etkisi oldu.

Kemalizm, İttihat ve Terakki’nin Devamıdır!

İstanbul Hükümeti, Damat Ferit Paşa’ya karşılık her geçen gün güçlenen M. Kemal önderliğindeki hareket, askeri ve siyasi bir güç haline geldi. Kemalist hareket eski İttihatçı kadrolar üzerinden yükseldi.

Kemalistlerin yükselişinde İttihatçı kadroların savaş ve soykırım suçlarından yargılanmaları korkusu da vardı. Yine Anadolu’da yağmalanan Rum ve Ermeni halkının mallarıyla zenginleşen eşrafın, bu zenginliğini kaybetme korkusu beraberinde eski İttihatçı yeni Kemalist kadroların önderliğinde birleşmelerine neden oldu.

Anadolu’da kurulan Müdafa-i Hukuk derneklerinin asıl amacı emperyalizme karşı bir mücadele değil Ermeni ve Rumların kendi topraklarına dönmelerini engellemek olarak ortaya çıktı. Bu dernekler emperyalistlerin işgaline karşı değil “Ermenilik ve Rumluk emelleri”ne karşı gelişti.

Bu durum beraberinde Kemalistlerin başarılı taktiksel politikasıyla birleşince Anadolu’da Milli Mücadele adı verilen hareket gelişti. Kemalistler daha başından emperyalistlerle uzlaşmanın yolunu aradılar. Ermeni ve Rumların yerine kendilerinin tercih edilmesini, Doğu’da ve Kuzey’de gelişen Bolşevik tehlikeye karşı kendi yönetimleri altında bir tampon devlet kurulması siyasetini izlediler. Bunda da başarılı oldular.

Kemalistler güçlendikçe emperyalistlerle el altından uzlaşmak için her yolu denediler. İngiliz askerlerini ellerinde rehin olarak tutan Kemalistler, 29 İngiliz askerin serbest bırakılması için baskılarla karşı karşıya kaldılar. Kemalistlerle tüm Malta sürgünlerinin serbest bırakılmaları için müzakerelere oturdular. Takas anlaşmasına göre İttihatçıların Ankara’da yargılanmalarına devam edilmesi üzerinde anlaşıldı.

İki taraf arasında tüm esirlerin serbest bırakacağı görüşmeler yapıldı. İlk önce 16 İttihatçı esir değiş tokuşu yapıldı. Arkasından toplu firar olayı yaşandı. İttihatçılar hapishaneden kaçtılar. Kalanlar da anlaşma gereği serbest bırakıldılar. Verilen hiçbir söz yerine getirilmedi. Kimse yargılanmadı. İngiliz emperyalizmi sayesinde Ermeni katilleri, 1 Kasım 1921 yılında serbest kaldılar…

Suçluların yargılanmalarının sonuçta Osmanlı-Türk Devleti’nin yargılanmasına dönüştüğü görülünce, bu politikaların ileride doğuracağı tehlikeli sonuçlar öngörülmüş ve yargılamalar durdurulmuştur. Kurulan mahkemeler Kemalistler tarafından lağvedilmişlerdir. Hatta mahkeme heyeti üyelerinden bir kısmı sonraki dönemde tutuklanarak hapishanelere konmuştur. Ve onların yerlerini İstiklal Mahkemeleri almıştır. Önceki savcı ve hakimler saflarını değiştirerek Kemalistlerden yana olmuşlardır.

  1. Talat; Almanya’ya kaçmadan önce yakın arkadaşlarından Kara Kemal ile Kara Vasıf’ı yanına çağırarak nasihat da bulunmuştur: “…bakın sizi buraya çağırmamın sebebi, Mustafa Kemal Paşa meselesidir. Şartlar çok ağırdır… Bir şeyler yapılması gereklidir… Ama bunu kim yapacak… Kuvvetli bir el lazımdır… Halk da M. Kemal Paşa’yı sevmektedir. Ben M. Kemal Paşa’nın mühim bir işe soyunacağını tahmin ediyorum. Kendisine yardımcı olunmalıdır…” dediği bilinmektedir. Ve yine M. Talat’ın Almanya’dayken M. Kemal’e mektuplar yazdığı ve irtibat içinde olduğu bilinmektedir.

İstanbul Hükümeti tarafından Kuva-i Milliye aleyhine açılan davalarda ise Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında önemli kararlar alınmıştır. Başta M. Kemal olmak üzere 100 kişi hakkında idam kararı verilmiştir. Bunlardan dört kişi idam edilmişlerdir. Damat Ferit Paşa’ya suikast emri verenin Ankara’dan M. Kemal olduğu ileriye sürülmüştür.

Kaçak, aranan, katil durumunda olan kim varsa hepsi eski bir İttihatçı olan M. Kemal’e destek ve yardımda bulunarak Yeni Türkiye’nin kuruluşunu beraber inşa etmişlerdir. Yeni Cumhuriyet soykırım üzerinden yükselmiştir. Soykırım suçluları, Cumhuriyet döneminde çıkarılan “Soyadı Kanunu” ile kimliklerini değiştirmişlerdir.

İttihatçı katiller soykırım suçluları olarak yeni kurulan devlet aygıtı içinde parlamentoda milletvekilliği, içişleri ve dışişlerinde Türkiye’yi temsil eden görevlere getirildiler. Polis teşkilatı içinde yer aldılar. Abdülhalik Renda, Şükrü Kaya, Hasan Tahsin Uzer, Halil Menteşe, Arif Fevzi Pirinççioğlu, Mehmet Eczacıbaşı, Kara Kemal, İsmail Canpolat vb. bu soykırım suçlularının sadece çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır.

(Bitti)

Yararlanılan Kaynaklar:

“Tehcir ve Taktil” Divan-ı Harb-i Örfi Zabıtları

İttihat ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922; Vahakn N. Dadrian-Taner Akçam

Ancak Çölde Yaşayabilirler, Bir Soykırımın Tarihi, Ronald Grigor Suny

Malta Belgeleri; İngiltere Dışişleri Bakanlığı “Türk Savaş Suçları” Dosyası; Vartkes Yeghıayan

**

Makalenin diğer bölümleri için aşağıdaki bağlantılara tıklayınız:

24 NİSAN | Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (1/5)

24 NİSAN |- Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (2/5)

24 NİSAN | Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (3/5)

24 NİSAN | Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (4/5)

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu