Makaleler

Aldırma Karadeniz, yine yelin savrulacak…

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) tanıtımını yapmak, Karadeniz halkıyla buluşmak ve belki de en esası “barış süreci”ne dair (Öcalan-devlet görüşmeleri vb.) Karadeniz halkının ne düşündüğünü öğrenmek, süreç için halk toplantıları yapmak amacıyla başlattığı Karadeniz gezisi; linç girişimleri, taşlı-sopalı saldırılar ve saniye saniye örgütlenmiş bir süreçle, tamamlanamadan sonlandırılmak zorunda kalındı.

Aralarında milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel ve Levent Tüzel’in de olduğu HDK heyeti, Karadeniz gezilerini 2 ay öncesinden planladıklarını belirttiler.

Heyet yerel gazetelerde çıkan provokatif haberlere karşı devlet temsilcileriyle gezi öncesi görüştüklerini de söylediler. Bu vesileyle HDK’nin Karadeniz’de yapacakları/edecekleri devlet nezdinde bilinen bir durumdu. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Amed’de yaptığı açıklamalarda; yaşanan olayların epeyce “kurgulandığını”, örgütlü güçlerin olayların arkasında olduğunu  söylerken, faşist güruhların HDK gelmeden 5 gün önce dağıttıkları, heyeti hedef gösteren ve “sessiz kalmayacaklarını”, Sinopluların da “sessiz kalmaması” gerektiğini vurgulayan bildiriler (Radikal, İsmail Saymaz) bilgisi dahilinde değil miydi?

Ya da yerel gazetelerde ve facebook’ta organize edilen süreçten devletin “muazzam” istihbaratı, “güvenlik” birimleri bihaber miydi?
Her şey zaten bu kadar alenen açıkken “sanki” gizli güçler olayın arkasındaymış da, devletin de onları tespit etmiş ve ortaya çıkarıyormuş gibi yapmasının sebebi nedir? (Beşir Atalay’ın Amed’de olması bir etken olabilir tabii…) Hadi farz edelim ki, devletten bağımsız bazı “gizli” örgütler, “derin” yapılar bu işi organize etti.

Peki, sormazlar mı; HDK heyeti Sinop’ta öğretmen evi içerisinde, faşist güruh kuşatması altında nasıl oluyor da 9.5 saat boyunca mahsur kalabiliyor? Nasıl oluyor da heyetin olduğu binaya, polisin gözleri önünde bayrak ve pankart asabiliyorlar? Conversli ya da converssiz(!) (bkz. kırmızı konversli gencin nasıl oluyor da faşist olabileceği tartışması) faşistlerin heyetin aracının üzerinde tepinmesi, binaya yanıcı madde atması, içeriye girmelerine ramak kalması yaşanırken hem Vali’yle hem İçişleri Bakanı’yla görüşmelerin de heyet tarafından yapılmış olması ve her şeyin buna rağmen yaşanıyor olması nasıl bir bütünlüğü anlatıyor bizlere?
Samsun’da da benzer olayların yaşanması sadece bir tesadüf müydü? Bir de Samsun’da saldırıya uğrayan binadaki sol kurum üyelerine saldıranların talebiyle, “taş atanlara taşla karşılık verdikleri” iddiasıyla “mala zarar ve kasten yaralama” suçundan soruşturma açılması nasıl bir rezillik örneğidir?

Tayyip Erdoğan da bazen bu ülkenin başbakanı olduğunu unutarak, yani devletle sanki hiçbir alakası yokmuşçasına yaptığı açıklamalara bir yenisini daha ekliyordu, yaşananlar sürerken. Belki CHP ve MHP’yi “karalamak”, belki kendisinin ileriki zamanlarda seçimler vesilesiyle yapacağı Kürdistan gezilerinde olası protestoları şimdiden terörize etme çabası diyebileceğimiz bu açıklamalarda, milletvekillerinin her yerde rahat rahat gezebilmelerini, düşüncelerini savunabilmeleri gerektiğini söyledi. Peki, sen bu olaylar yaşanırken ne yaptın, ne yaptırdın, siz ne yaptınız?

Ama tabii Bülent Arınç sözün devamını da getirip, senaryoyu “bu kötü olayların çok hayırlı bir işe” vesile olabileceğini tespit ederek tamamladı; “Gördünüz ki kötü bir olayla karşılaştınız. Bu olaydan dolayı da üzüldünüz, mağdur oldunuz. Bu şikayetlerinizi dile getiriyorsunuz. Buna hakkınız var ama bu olay size şunu göstermiş olmalı; bugüne kadar yaptığınız etnik kimliğe dayalı siyaset faydalı olmamıştır.

Bugüne kadar yaptığınız sadece Türkiye’nin belli bir bölgesinde, bu bölgenin insanlarına yönelik siyasetiniz doğru olmamıştır.  İşte buna tepki olarak sadece Karadeniz bölgesinde değil başka yerlerde de aynı tepkiyi görebilirsiniz.

Dolayısıyla bu yaşadığınız olaydan çıkaracağınız en büyük ders, bundan sonra etnik kimlik ekseninde siyaset olmamalı… Ben bu kötü olayların çok hayırlı bir işe de yol açabileceğini ümit ediyorum. En azından biz bu dersleri de çıkarabilirsek bundan sonraki çözüm sürecinde de sizin için bizim için çok faydalı olur.”
Suçlular şovenizm zehrini yayanlardır
AKP, CHP ve MHP gibi faşist düzen partileri birbirlerini yerken ve suçlarken, partilerin direkt olayları örgütlemediği vurgulanırken ve de parti temsilcilerinin olaylarda olduğuna dair kanıtlar sunulurken, unutulmaması gereken asıl mesele ortadan süpürülmek isteniyor. Yaşanan olaylarda, saydığımız düzen partilerinin tabanlarının hatta daha geniş bir kesimin harekete geçmesine sebep olabilecek “şovenizm” zehri vardır.

hdk linçTüm topluma olduğu gibi Karadeniz halkına da şovenizm on yıllardır devlet tarafından yoğun bir şekilde enjekte edilmektedir. Ki Karadeniz coğrafyası hem ’80 öncesi ve sonrası dönemde devrimcilerin yoğun faaliyet yürüttüğü, devrimci örgütlenmelerin (bkz. Terzi Fikri dönemi, başta TKP/ML olmak üzere birçok devrimci, yurtsever örgütün Karadeniz süreci) yaratıldığı bir yer olarak devletten daha farklı uygulamaları da görmüş, faşizm kendisine daha sağlam yer edinebilmiştir.  Ve aslında bugün burjuva-feodal basında “Türk hassasiyeti” adı altında yutturulmaya çalışılan devletin şovenizm zehrinin başarısıdır.
Elbette ki yaşanan olayları; “Sinop ve Samsun halkı tepki gösterdi” gibi sunmak da müthiş bir manipülasyondur. Evet halk geçmişten bu yana devletin politikalarının da muazzam etkisiyle Kürt ulusuna, örgütlü güçlerine, haklı mücadelesine ve de devrimcilere karşı ön yargılarla sarılmış, belli oranda “düşmanlaştırılmış” olsa da Sinop ile Samsun’da yaşananlar “bütün çabalara” rağmen marjinal düzeyde kalmış, kitleleri harekete geçirememiştir.

HDK ve BDP’nin, devrimcilerin her yerde ve örnek itibariyle Karadeniz’de olmalarından, dertlerini anlatıp dert dinlemelerinden rahatsız olanlar (devletin ta kendisi) esasta başarılı olamamışlardır.

Bu başarısızlık her zaman böyle olacak ve daha farklı olayların yaşanmamasına teminat değildir kesinlikle ama okunması, tartışılması gereken de bir mesajdır. Ki devletin temsilcilerinin olaylar için söyledikleri özelde HDK ve BDP olmak kaydıyla tüm toplumsal muhalefete vermek istediği mesajları net bir şekilde sunmaktadır.

Aslında onların korkuları çok anlaşılırdır. Karadeniz’de 70’lerin sonlarında, ’90’larda esen yel; ortaya çıkaran özgürlük düşüncelerinin, devrimci süreçlerin tohumlarını atmıştı…

Milliyetçilik damgasıyla anılması istenen Karadeniz nice şehit devrimcinin çıktığı, bir zamanlar “Adamlar Fatsa’da Cumhuriyet kuruyor” diyerek egemenleri titreten, gerillaların destanlar yazarak dağlarına gömüldüğü yerler Karadeniz…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu