EmekGüncelMakaleler

EMEK | Avrupa’yı Saran Çiftçi Protestoları….      

"Ülkelere göre çiftçi ve köylülerin yaşadıkları sorunlar farklılık arz etse de esasta yüksek enflasyon, düşük ücret, alım gücünün ve rekabetin düşmesi, ağır finansal yük, çiftçiler açısından motorin fiyatlarının artması, vergilerin artışı, ağır çalışma koşulları ve artan maliyetler gibi ana temalar gelmektedir."

Emperyalist-kapitalist sistem içine girmiş olduğu ekonomik ve siyasal krizin sonuçları ile cebelleşerek ayakta durmaya çalışırken yeni dalgalar ile yükselen çiftçi protestoları ile de boğuşması sürüyor. Bu boğuşmanın son günlerdeki yansıması çiftçi protestoları oldu.

Avrupa kıtasını saran çiftçi protestoları, bir boydan bir başa mevcut iktidarları zorlayacağa benziyor. İlk olarak Polonya başta olmak üzere Avrupa’nın doğusundaki çiftçilerin Ukrayna’dan ithal edilen ucuz tahıl ve yakıt fiyatlarındaki artışa karşı gösterdikleri tepki ve protestolar, önümüzdeki sürecin basamaklarını oluşturması bakımından önemliydi. İtalya, Belçika, İspanya, Hollanda, Romanya, Fransa ve Almanya bu çıkışın ve sürecin güçlü basamaklarını oluşturdu. Özellikle Fransa’daki radikal çiftçi protestoları, gündemdeki yerini korudu.

Ülkelere göre çiftçi ve köylülerin yaşadıkları sorunlar farklılık arz etse de esasta yüksek enflasyon, düşük ücret, alım gücünün ve rekabetin düşmesi, ağır finansal yük, çiftçiler açısından motorin fiyatlarının artması, vergilerin artışı, ağır çalışma koşulları ve artan maliyetler gibi ana temalar gelmektedir. Bu, bir nevi tarım dünyasının ortak öfke ve sorunlarının ortaya saçılmasıdır. Ekolojik dengenin bozulmasına paralel geliştirilen ve doğal olmayan yöntemlerle yapılan üretimin yarattığı olumsuz etki hem insan sağlığını hem de doğal gıda üretimini olumsuz olarak etkilemekteydi. Yine “AB kriterleri”ne uygun olmayan tarım ürünlerinin ithalindeki artış ve sağlıklı gıda üretimimin tali plana alınması bu ortak öfkenin halk nezdinde destek almasının koşullarını yaratmıştır.

Kısacası Avrupa kıtasındaki bu çiftçi ve köylü protestoları daha yaygınlaşarak süreceğe benziyor. Çünkü bu ekonomik ve siyasi krizin, yeni krizleri tetikleyerek geniş üretim alanlarına sirayet edeceği ve bunun sonucu olarak faturanın yine geniş halk kesimlerine çıkarılacağı aşikar.

Bu krizin vuracağı önemli alanlarından biri de hiç şüphesiz ki tarım ve üretim alanları olacaktır. Yarı sömürge ülkelerin tarım ve üretim alanlarını işlevsiz hale getiren ve köylülüğü yoksullaştıran yine emperyalist politikaların kendisiydi. Yarı sömürge ve bağımlı ülkelerin tarım ve üretimini öldürerek emperyalist ülke tarımına ve üretimine muhtaç ettiği politikaları bugün kendi tarım pazar ve üreticisine dönen bir sorun olarak ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Dün kendisine yeni alanlar açmak adına koşulsuz sömürüyü destekleyen tarım ve üretim alanlarının yok edilmesine alkış tutan büyük tekel ve üreticileri bugün kendi çıkarlarına dokunulduğu anda bas bas bağırmaları aslında çıkar ve kâr olgusunun ikiyüzlü siyaset gerçeğini yansıtmaktadır.

Çiftçi protestoları ve Almanya’daki yansıması

Avrupa’da yaşanan ve Almanya’da yankısını bulan önemli gelişmelerden biri de çiftçi grevleriydi. Bu grevlere yol veren ana etken ise yine Alman koalisyon hükümetinin sözde ekonomik tasarruf önlemleri oldu. Alman Anayasa Mahkemesi’nin, Kasım ayında Covid-19 salgını döneminden kalma daha doğrusu salgında mağdur durumda olanlara ayrılmış ama devletin kasasında kalmış olan altmış milyar avroyu bir iklim fonuna aktarma kararını ret etmesinin ardından on yedi milyar avro gelecek yılın bütçe açığı olarak ortaya çıkmıştı. Hükümet bu açığı kapatmak için bütçe kesintilerine gitmiş ve bu kesintilerin önemli bir parçası olarak çiftçiler için vergi muafiyetlerini kaldırmayı ve tarımsal sübvansiyonlarını sonlandırmayı plan dahiline aldığını açıklamıştı. Bu plana göre Alman çiftçiler artık tarımda kullandıkları mazot için vergi indirimi almayacaklar ve tarım araçları vergisinden muaf tutulmayacaklar. Bu gelişmeler bardağı taşıran son damla oldu.

Böylece çiftçiler protestolara start verdiler.

18 Aralık’ta Berlin’de üç bin traktörle Brandenburg kapısı önünde toplanan çiftçiler “Çok fazla, çok fazla, artık bitti” sloganı ile protesto gerçekleştirildi. 8 Ocak’ta ise tüm Almanya çapında başlatılan ve bir hafta süreyle yolları keserek, trafiği felç ederek yapılan protesto eylemlerine lojistik sektörü yani kamyon şoförleri de destek vererek taleplerini dile getirdi. Aslında Almanya sadece çiftçilerin grevi ile değil aynı zaman diliminde ülke genelinde Alman Makinistler Sendikası (GDL) Alman Demiryolları (DB) uyarı grevleri ile de gündemdeki yerini koruyordu.

Koalisyon Hükümeti SPD (Sosyal Demokrat Parti) Yeşiller ve FDP (Hür Demokrat Parti) yaşadıkları iç kriz ve tutarsızlıkları Almanya’daki siyaseti sürekli kaynama derecesinde tutuyor. Gerek Ukrayna gerek göçmenler gerek ekonomik ve sosyal haklar gerekse de yükselen enflasyon vb. sorunlardaki dengesiz ve tutarsız siyaset tarzı, iç bunalımı ve protestoları artırmaktadır.

Ardı ardına gelen grevler, AFD (Almanya İçin Alternatif) ırkçı ve faşist partinin ikinci parti olmaya doğru hızlı yükselişi, yine bu faşist parti ve yakın çevrelerin gizli toplantısının ifşa olması , ülke genelinde milyonlarca insanın protestolara katıldığı anti-faşist gösterileri kendi siyasal etki alanına çevirmeye ve bunun üzerinden kendisini aklamaya çalışan koalisyon hükümetinin hamleleri ile birlikte Ukrayna ve savaşa ayrılan bütçenin yanısıra militarist politikalar ve göçmen sorunu gibi onlarca sorun krizi tetikleyen önemli  ana etkenler olmuştur.

Grevler devam ediyor

Koalisyondaki Yeşiller Partisi milletvekili ve aynı zamanda Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir’in “Bu kararları aldıklarında bana danışmadılar” demesi bile siyasetin kimler tarafından ve nasıl yürütüldüğüne dair açık ipuçları vermektedir.

Tüm bu kaos ve kriz ortamı içinde çiftçi grevlerinin iki önemli ayağına vurgu yapmak gerekiyor.

Alman tarım sektörü, ulusal iş gücünün yaklaşık yüzde ikisini istidam etmektedir. Bu da 256 bin şirkete tekabül ediyor. Bu grevlerin öncülüğünü yaygara koparan büyük şirket gruplarının yaptığını bilinen bir gerçek. Bu gerçeğe ek olarak yine aşırı sağ ve ırkçı kesimlerin bu protestoları kendi siyasal rotasında tutmak istedikleri de önemle üzerinde durulması gereken kritik bir nokta.

Bu protestolarda küçük ve orta çiftçi işletmelerin yer almasına karşın dümende esas olarak bu büyük güçlerin yönlendirmesi bulunuyor. Rekabet gücünün ortadan kalktığının ifadesi de buradan geliyor. Buna rağmen esas talepler bütçede kesintilerin yükü ve faturası haksız yere kendilerine kesildiğini, vergi indirimlerinin kaldırılmasının özellikle küçük ve orta çiftçileri iflasa sürükleyeceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu ve benzeri talepler eşliğinde çiftçi grevleri etkisi ve kapsamı daralmasına karşın yer yer devam ediyor.

Daha güçlü örgütlü mücadele…

Almanya’da gelişen yoğun grevler ve protestoların hedefi, koalisyon hükümetidir. İşçiye, emekçiye, köylüye kısacası yoksulluk yaşayan kesimlere verilmesi gereken hakların kesilmesi ve savaş bütçesine ayrılması önemli bir nedendir.

Yaratılan ve dillendirilen “Rusya üç-beş yıl içinde Almanya’ya saldıracaktır” algısı ve hızlı gelişen Alman militarizmi, tehlike aşamasına gelmiştir. Alman Maliye Bakanı Christian Lindner, sübvansiyonların kesilmesini şöyle ifade ediyordu: “Ukrayna’daki savaşla birlikte Avrupa’da barış ve özgürlük bir kez daha tehdit altında. Bu nedenle eskiden olduğu gibi güvenliğimize bir kez daha yatırım yapmak zorundayız.” Bu açıklama aslında genel emperyalist siyaseti özetliyor. Bu politik yaklaşım, bütçenin önemli bir kesimini savaş ve silahlanmaya ayırdığını ortaya koyuyor. Bütçe açıklarını da yine mevcut emekçi kesim üzerinden keserek veya kısıtlayarak sürdürmek yeni protesto ve grevleri büyüterek çoğaltacaktır.

Bunun bir yanı da AFD gibi faşist ırkçı partisinin güçlenmesine neden olacağı gerçeğidir. Bugün tırnak içinde esasta sol hükümet savaş ve silahlanmaya yatırım yapmaktadır. Bu beraberinde ekonomik sıkıntı ve yoksulluğu büyütmektedir. Yani AFD gibi faşist partinin bugün Almanya’da ikinci parti konumuna gelmesinin en büyük payı, mevcut koalisyon hükümetinin uyguladığı ekonomik, siyasi politikaların ta kendisidir.

Özellikle göçmenler politikası ve savaş bütçesinin büyük rakamlara ulaşması, sosyal devlet olma geleneğinden uzaklaşması yanısıra bozulan ekonomik dengenin nedenini göçmenlere mal etmeleri tam olarak ikiyüzlü sahtekarlığın kendisidir.

Göçmenler konusunda AFD’yi aşan yaklaşım ve tutumları ortadayken bugün bu siyaset tarzının sonuçlarını görmezden gelerek çiftçi eylemlerini tek başına AFD yönlendirmesi olarak sunmayı da bir başka sahte siyaset tarzı olarak okumak gerekiyor. Bunun yanı sıra daha önce de vurgu yaptığımız gibi AFD’nin yükselen anti-faşist eylemleri sahtekarca savunarak etki alanına almaya çalışması esasen ve gerçek manada yükselecek anti-faşist, anti-militarist gelişimin önünü almak ve buradan kendisini tazelemek amaçlıdır.

Bu anlamıyla da bu anti-faşist eylemlere daha organize katılmalı, net vurgularla sahte anti-faşist ve faşist yaklaşımları teşhire ağırlık vermeliyiz. Bu bağlamda çiftçi grevleri ve gelişen her türlü anti-faşist, anti-kapitalist, anti-militarist eylemde yer almalı, bunlar dışındaki grev ve protestolarda doğru tarzda ajitasyon propaganda araçlarını kısa ve öz kullanabilmeliyiz.

Sonuç olarak, emperyalist-kapitalist sistemin krizi derinleşerek devem ediyor. Her yeni kriz, yeni bir krizi ve tıkanıklığı doğuruyor. Bu tıkanıklıkları bugün kendi topraklarından uzak bölgesel ve vekalet savaşlar ile aşmaya çalışıyorlar. Ancak kutuplar arası güç çatışmaların iyiden iyiye vekalet savaşlarını aşmaya doğru gittiğine açıktan şahit oluyoruz. Bu tedirginlik, hazımsızlık ve korku bunun göstergesidir. İsyan, grev, protesto, ayağa kalkış ise bu siyaset tarzına karşı bir tepkidir. Sorun, bu tepkileri doğru okumak ve ona karşı yerinde ve doğru araçlar ile cevap olabilmekten geçiyor. Bu anlamıyla grevler ve faşizme karşı ciddi mücadele günleri bizleri bekliyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu