GüncelMakaleler

ANALİZ | Faşizmin Ev Hapsi Hali

Tutsaklıkta ya da ev hapsinde fark etmez, bunlara direnir ve devrimci üretkenlikte ve disiplinde başarılı olursak, devrimci faaliyetin onlarca eksiğini doldurmak için bunları bir fırsata dönüştürebiliriz.

Yerli ve milli küresel izleme cihazlarının imalatıyla verilen ev hapislerinin uygulanması, takip edilmesi de daha gerçekçi bir noktaya taşındı. Türkiye’deki yerel faşizmin, kapitalist düzenden aldığı ‘gözetim toplumu’nu yaratmanın da bir parçasıymış gibi duran bu ev hapisleri, Boğaziçi eylemleriyle yeniden gündemimize oturdu. Dönemimizin biraz moda birazda İngilizce’den ithal deyimiyle “barışçıl” eylemlerimize karşın, anlaşıldığı üzere devlet pek de barışçıl değildi.

Güçlü, aya gitme, GAFAM tartışmalarıyla modernize edilmiş şovların ardında sokağın ‘s’sinden bile titreyen egemenler devrimci muhalefetin hafif hareketlenmesine karşı büyük bir refleks ile saldırdı. Hedef göstermeler, kriminalize etme çabaları, tutuklamalar vs. diz boyu…

Tabi tüm bunların hemen ardından devletin yargı sopasıyla gerçekleştirdiği yaygın saldırısı ev hapsine dönelim. Baştan belirtmek gerekirse bu saldırı, faşizmin devrimci özne ve örgütlere karşı yükselttiği saldırganlık politikalarının özellikle yargı eliyle yapılanların küçük bir parçasıdır.

Nitekim aynı döneme kısaca bakacak olursak; -birincisi, adli tutukluların infaz hesaplamalarındaki tüm değişiklikler hükümlülerin lehineyken, siyasi tutsakların infaz hesaplamalarındaki tüm değişiklikler ise tutsakların aleyhine yapılmaktadır. -İkincisi son uygulamalardan görüleceği üzere tutsakların infazlarının yakılması yetmiyormuş gibi bir de infaz süreleri hapishanelerin yetkilerine devredilmiş durumda. -Üçüncüsü, hapishanelerdeki tecrit koşullarının artırılması.

Tüm bu saldırıların üzerine getirilen ev hapsi saldırısı da büyük bir algı yönetimiyle inşa edilmektedir. Ev hapsinde hissettirilmeye çalışılan şey, klasik hapis cezasının yerine verildiğidir; gerçek ise ev hapsinin bırakalım tutuklamayı, adli kontrol şartını dahi gerektirmeyen olaylara karşı verilmesidir. Bu ise örneğin, şu şekilde yapılmaktadır: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet’ten yani 2911’den açılan davalarda savcılıklar büyük ölçüde tutuklamaya sevkle mahkemeye göndermekte, mahkemeler ise -henüz bu gibi dosyalarda tutuklama yapamadığı için- ev hapsi cezası vermektedir.

Yani aslında henüz yargılanma aşamasına bile geçilmeden, ceza peşin olarak Sulh Ceza Mahkemeleri’nce verilmektedir. Halbuki bilindiği üzere 2911’in ön gördüğü bir tutsaklık hükmü bulunmamaktadır. Bugün 2911’den verilebilecek üst sınır ceza 2 yıl hapistir. Bu ceza verilse dahi cezanın infaz süresi 1 yılın altına veya 1 yıla denk geleceği için kişiye denetimli serbestlik uygulanmaktadır. Bu da 2 gün açık cezaevinde kalmak, ardından da 1 yıl imza denetimine ve zorunlu bir takım uygulamaya tabi kılınmak anlamına geliyor.

Nitekim eğer bugünü konuşacaksak, denetimli serbestlikten yararlananlar pandemi nedeniyle denetime tabi değiller, geçen günler infazdan düşülürken hükümlüler izinli sayılmaktadır.

İşte devlet bugün, erkek şiddetine karşı korunma alan kadınları koruyacağını propaganda ettiği ev hapsi uygulamasını, devrimcilere karşı bu şekilde kullanmaktadır.

Yani özetle devlet, “ceza”larının dozajını devrimciler için toptan artırma yoluna gitmiştir.

Devletin bu saldırılarıyla neleri hedeflediği üç aşağı beş yukarı açık, önemli ve belirleyici olan ise biz devrimcilerin meseleye karşı nasıl bir tutum alacağıdır.

Eğer saldırıyı engelleyecek büyüklükte bir mücadele hattı örülmezse daha yaygın bir uygulama olacağı hatta siyasi nedenler için ev hapsinin, imzanın yerini giderek alacak bir uygulama olacağı açık.

Ev hapsinin normal bir tutsaklık kadar olmasa da toplumdan yalıttığı muhakkaktır. Hapishaneler ilk olarak tutsağı toplumdan yalıtıyor ve daha sonra bizzat kendinle ilgili bile yapacağın tasarrufları, inisiyatifi elinden almayı hedefliyor. Ve böylece devlet, hapishaneler vasıtasıyla kişiyi kişiliksizleştirmeye çalışıyor. Bu durum ev hapsi için aynı boyutlarda olmasa da yarı-izolasyon denilebilecek bir saldırı ile kişileri kişiliksizleştirmeye, kendisine ve kendi sorumluluklarına dahi yabancılaştırarak “asalaklaştırmaya” çalışmaktadır. Tabi bunlar sistemin yapmaya çalıştıklarıdır. Bu saldırıların devrimciler üzerinde küçük bir etkisi dahi bulunmamaktadır.

Son dönemde sokak muhalefetinin hareketlenmesine paralel sistemin bu adımları atması tesadüfi değildir. Ev hapsi, halkı sindirme saldırılarının bir parçası olarak topluma verilen açık bir göz dağıdır. Bununla beraber, eylemlere katılımı zayıflatmak, eylemlerin örgütlenmesini zorlaştırmak da bu saldırıların hedeflerindendir.

Bu nedenle uygulama kapsamının yaygınlığı ve bu saldırının giderek artacağının muhakkaklığı devrimci örgütlerin bu saldırıya karşı özel olarak eğilmeleri gerektiğini, örgütsel bir tavır almanın gerekliliğini göstermektedir. Nitekim nasıl bir yol izleneceği de mevcut durumda tartışılmaya başlanmıştır.

Devlet AB’den adalet sistemini güçlendirmek üzere aldığı milyonlarca liralık fonu -bu dönemde AKP’nin temel politikalarının da bir parçası, betona yatırım olarak hapishane yapmaktır- yeni yeni hapishane inşa etmeye ve ev hapsi gibi yeni saldırı politikalarını hayata geçirebilmek için teknoloji alanına yatırmaktadır.

Ancak, politik insanlar olarak bizler, devrimci üretkenliğimizle devletin her türlü saldırısını boşa çıkartabiliriz. Ve hatta üzerine yeterince yaratıcı düşünebilir ve üretirsek, devletin gücünü, bugünkü saldırganlığını devlete karşı kullanabiliriz.

Elbette bu, devletin saldırılarına teslim olarak, saldırılarını görmezden gelerek veya hafife alarak değil bu saldırıyı ciddiye alıp ona yeterince karşı koyarsak, devletin bize karşı her türlü saldırısından, sonuçta devleti zararlı çıkartabiliriz.

Tutsaklıkta ya da ev hapsinde fark etmez, bunlara direnir ve devrimci üretkenlikte ve disiplinde başarılı olursak, devrimci faaliyetin onlarca eksiğini doldurmak için bunları bir fırsata dönüştürebiliriz. Elbette başarımız “oh ev hapsini aldık artık bol vaktimiz var iyice yoğunlaşabileceğiz” düşüncesiyle değil nihai olarak devlete geri adım attıracak bir çalışmayı ortaya koyarak ama o süre zarfında da verimli çalışarak başarıya ulaşabiliriz.

Lenin, Çarlık Rusya’sının devrimciler için vermiş olduğu Sibirya’ya sürgün ‘cezası’ndan bile yararlanabildiklerini, bu sayede Rusya’daki politik yapıların başka hiçbir yerde olmadığı kadar enternasyonal ilişki kurabildiklerini ve diğer ülke deneyimlerinden başka hiçbir yerde olmadığı kadar faydalanabildiklerini aktarır.

Eğer bizde meseleleri doğru çözümleyebilir, ona karşı akıllıca, kolektif tavır geliştirebilirsek neden olmasın? Devletin kendi gücünü kendini zehirlemesi için bir araca dönüştürebiliriz.

Son kertede, verilen ev hapsi cezalarını tanımama seçeneği bugün önümüzde durmaktadır ve bu saldırıyı daha yaygın kullanacaklarından adımız kadar emin olduğumuz için bu seçeneği etraflıca düşünmemiz gerekmektedir. Birleşik mücadelenin geniş çaplı olanak ve gücüyle buna karşı etkili, çok yönlü ve uzun süreli bir mücadele başlatılabilir.

Devlet; ülkeyi bir hapishaneye çevirdi, şimdi onun için sırada, daha spesifik olarak bütün evleri birer hapishaneye dönüştürmek bulunmaktadır. Ancak bu saldırıyı, öncelikle bizi evde tutsak etmeyle amaçladığı her türden hedefte onu başarısız kılarak etkisizleştirebilir ve devamında etkili ve çok yönlü bir karşı koyuş ile bu saldırıyı toptan ortadan kaldırabiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu