EkolojiGüncelMakaleler

ANALİZ  | Kanal İstanbul: Türk Sermayesinin Yeni Ekonomik Modelinin En Büyük Rant Projesi!

"Kanal İstanbul kendisinden önceki büyük rant projelerinden daha büyük bir yıkımı açığa çıkaracak. Geniş emekçi kitlelerin yaşam alanlarını doğrudan etkileyecek ve kenti bir bütün olarak yeniden yapılandıracak söz konusu projeye karşı yaşam alanlarımıza sahip çıkmak, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak vazgeçilmez bir görev olarak duruyor!"

Uzunca bir süredir gündemdeki ağırlığını ve önemini koruyan Kanal İstanbul Projesi, AKP-MHP iktidarı tarafından yangından mal kaçırılırcasına hayata geçiriliyor.

İstanbul’u demografik, ekolojik, sosyal-kültürel ve ekonomik olarak derinden etkileyecek, yıkıma götürecek söz konusu proje, maliyeti itibariyle tüm Türkiye, T. Kürdistan halkını yakından ilgilendiriyor. Başka bir deyişle bu “çılgın” rant projesinin faturası kamu kaynakları eliyle geniş emekçi kitlelere kesilecek. Tıpkı önceki büyük dev, mega vb. isimlerle anılan projelerde olduğu gibi.

Partili Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, İstanbul’un fethinin 568’inci yıldönümü etkinliklerinde sarf ettiği “Rahatsız olanlar var ama buna hazır olsunlar. İnşallah Haziran ayının son haftasında Kanal İstanbul’un temelini atıyoruz. Kanal İstanbul’un üzerinde 6 köprü göreceksiniz ve bunun çevresinde iki şehir inşa edeceğiz. Bu iki şehirle İstanbul bambaşka olacak.”( 29 Mayıs 2021. https://www.bloomberght.com/erdogan-haziran-da-kanal-istanbul-un-temelini-atiyoruz-2281102)  sözleriyle Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik AKP-MHP iktidarının rant iştahını ortaya koydu. Açıklandığı kadarıyla da 26 Haziran’da projenin ilk köprüsünün temeli atılacak!

Hatırlanacağı üzere proje, ilk kez R.T. Erdoğan tarafından 2011’de açıklanmış, 2017’de etüt ihalesi yapılmıştı. İhaleyi 35 milyon TL ile Yüksel Proje A.Ş. “kazanmıştı.” Daha önce diğer mega projelerde olduğu gibi yap-işlet-devret (YİD) uygulamasıyla ihale edileceği söylenen Kanal İstanbul için R.T. Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında “Yap-işlet-devret ile müşteri bulduk bulduk, aksi takdirde biz burayı milli bütçemizle yapacağız” demişti.

Yaklaşık 45 kilometre uzunluğunda ve 20,75 metre derinliğinde olan, Küçükçekmece Gölü – Sazlıdere Barajı – Terkos’un doğusunu takip eden koridorda inşaat çalışmaları yedi yıl sürecek.

Projenin daha önce 60 milyar TL olarak belirlenen maliyeti hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda 75 milyar TL olarak belirlenmişti. 2018 yılında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın hazırladığı resmi sunumda ise projenin toplam maliyetin 20 milyar dolar, yani bugünkü kur farkıyla en az 160 milyar TL olduğu açıklanmıştı. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı İmamoğlu, projenin sadece İBB’ye maliyetinin 23-35 milyar TL arasında olacağını duyurmuştu..

Cumhuriyet gazetesi ekonomi yazarı Çiğdem Toker ise yapılacak köprüler için her yıl 3,4 milyar doların kamu bütçesinden yani emekçilerden çıkacağını yazdı.

Kanal İstanbul projesinin ÇED raporu 23 Aralık’ta askıya çıkarılmış, 100 binden fazla itiraz dilekçesi verilmişti. Türkiye tarihinde ilk kez bir projeye bu kadar itirazda bulunulurken, buna rağmen rapor 25 gün içinde onaylandı.

Proje, Trakya ile Avrupa yakasını birbirinden ayırırken İstanbul’un en önemli su kaynaklarının da üzerinden geçiyor. Uzmanlar, böylesine devasa bir projenin Marmara bölgesinin ekolojik dengesinde geri dönüşü olmayan ağır sonuçlar yaratacağı konusunda çok ciddi uyarılarda bulunuyor. Ne var ki tıpkı 3. Köprü, 3. Havalimanı projelerinde olduğu gibi AKP-MHP iktidarı çevre ve ekoloji talanında sınır tanımıyor.

Bir Emlak Rantı Projesi

R.T. Erdoğan, Kanal İstanbul etrafında 500 bin kişilik konut alanına izin verileceğini söylemişti. Ancak raporda proje sonucunda nüfus artışının 1 milyon civarında olacağı açıklanıyor.

Projenin gündeme gelmesiyle birlikte Kemalist-Ulusalcılar, proje alanının Katar başta olmak üzere Araplara satıldığı argümanı üzerinden Türk milliyetçiliğini körükleyen bir hatta muhalefet yürüttü hala da yürütüyor. İmamoğlu da bölgede 30 milyon metrekare arazinin el değiştirdiğini ve bunun başını da üç Arap sermayesinin çektiğini açıklamıştı. Ardından Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliği’nden bu üç yatırımcının toplam 300 bin metrekareden fazla arsa kapattığı ortaya çıktı.

Bu durum, el değiştiren toprak-arsa miktarında yabancıların oranının düşük kaldığına işaret ediyor. Başka bir deyişle el değiştirmenin Türk egemen sınıfları, onların farklı klikleri ve de AKP-MHP yandaşı şirketleri eliyle gerçekleştiğini gösteriyor. Sözgelimi; Kanal İstanbul güzergâhında arsa talanı yapan isimler arasında R. T. Erdoğan’ın imam hatip lisesinden arkadaşı Aziz Torun, 17/25 Aralık operasyonlarında adı geçen eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Muratbey peynirlerinin sahibi Recai ve Necmi Erol bulunuyor. Diğer yandan 2014-2018 yılları arasında 476 tapu işlemi ile 4 bin 800 dönüm arazinin el değiştirdiği basına yansıdı.  3 bin 445 dönümlük kısımda arsa talanında başı çeken ilk beş isim ise şöyle: 1-Süleyman Çetinsaya 2-Sabancı 3-Mustafa Tıraş 4-Erol Tabanca 5-Ege Kimya

Deutsche Welle Türkçe ekibinin yaptığı bir araştırma, Kalyon’un 115 bin metrekare, Ege Kimya’nın 202 bin metrekare, Sabancı’nın 600 bin metrekare arazi kapattığını, Koç Grubu’nun ise bundan daha fazlasını aldığını ortaya çıkardı.

Bu veriler Kanal İstanbul projesinin AKP-MHP iktidarı tarafından neden ‘milli’ ilan edildiğini ve ‘devletin bekası’ adına savunulduğunu da gösteriyor. Zira proje Türk sermayesinin uzun vadeli çıkarları ve kârları üzerinden şekillenmiş durumda. Bu gerçek, CHP’nin ve onunla bağlantılı olarak İmamoğlu’nun yürüttüğü muhalefetin de sınırlarının anlaşılması açısından önemli. CHP ve İmamoğlu yarın iktidara gelse söz konusu projenin yürütücüleri olacaktır.

Türk sermayesi Kanal İstanbul projesiyle yine arsa-toprak rantı ve yıllara yayılacak devasa boyutlardaki inşaatlarla yine büyük bir yağma ve talana imza atacak! Nitekim ÇED raporunun “gelirler” kısmında proje gelirlerinin birinci maddesinde gayrimenkul gelirleri gösteriliyor. Bu durum Kanal İstanbul’un bir gayrimenkul, toprak rantı projesi olduğunu gösteriyor.

Projenin Türk Komprador Büyük Burjuvazisinin uluslararası finans kapitalle oluşturduğu yeni ekonomik modelin bir parçası olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Bilindiği üzere Merkez Bankası ile birlikte ekonomik alanda yetkili pek çok devlet kurumu İstanbul’a taşınıyor. Bununla birlikte pek çok bankada genel merkezlerini Marmara’ya kaydırıyor.

Türk sermayesi bütün yatırımlarını giderek  Marmara Denizi’nin doğusuna yığıyor. Böylece Türk sermayesi dünyanın 29 büyük mega bölgesi içine İstanbul-Bursa hattını koyuyor. İst-Bur mega bölgesi diyebileceğimiz bu alan bugün, 14,8 milyon nüfus ve 626 milyar dolar gelir ile dünyanın 17’nci büyük (ekonomik) bölgesi durumunda. Bölge Türkiye, T. Kürdistanı’nın sermaye merkezi olurken milyonlarca insan daha da yoksullaşacak bu alandaki özel şartlarda çalışmak ve yaşamak zorunda kalacak!

Bu yanıyla Kanal İstanbul bir proje değil, küresel bir kapitalist model.

Ayrıca doğudan üç köprü ile kitleleri para karşılığı şehre sokanlar, şimdi kanal üzerine yapılacak 7 köprü ile batıdan da şehre para karşılığı girilmesini sağlayacak.

Kanal İstanbul kendisinden önceki büyük rant projelerinden daha büyük bir yıkımı açığa çıkaracak. Geniş emekçi kitlelerin yaşam alanlarını doğrudan etkileyecek ve kenti bir bütün olarak yeniden yapılandıracak söz konusu projeye karşı yaşam alanlarımıza sahip çıkmak, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak vazgeçilmez bir görev olarak duruyor!

Kaynaklar:

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/01/24/kanal-istanbulda-arazi-kapatanlar-yerli-ve-milli-sirketlerimiz-cikti

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/murat-agirel-tek-tek-acikladi-kanal-istanbuldan-bugune-kadar-kim-ne-kadar-arsa-aldi-439160h.htm

Çiğdem Toker’in yazısı: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/cigdem-toker/kanal-istanbul-sahasi-mulkiyet-yapisi-5577041/

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu