Makaleler

“Barış için eşitlik, çözüm için müzakere” kampanyası üzerine…

Kamuoyunun malumu olduğu üzere, son süreçte A. Öcalan’la yapılan görüşmelerle birlikte ülkemiz politik gündemi de hareketlenmiş, Kürt ulusal sorunu çerçevesinde barış “umutlarının” tazelendiği ve silahların bırakılması, silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesi çağrılarının yapıldığı bir politik atmosfer oluşmuştur. Politik yelpazenin her aralığından, birçok ilerici-demokrat kurum da sürece dair fikirlerini açıklayarak, temsil ettikleri noktadan sürece temas etmiştir. Ülkemizde Kürt ulusal sorununun geldiği boyut, mücadelenin kazanımları, sınıf mücadelesi dinamikleri ile iç içe girmişlik hali göz önüne alındığında; tersi bir temassızlık hali ise zaten imkansızdır.

Bu temas alanlarından biri de Halkların Demokratik Kongresi’dir(HDK). Bilindiği üzere HDK  8 Şubat günü “barış için eşitlik, çözüm için müzakere” şiarı ile bir kampanya başlattı. Çalışmalarını yürütmediğimiz bu kampanyaya dair yaklaşımımızı dile getirme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Abdullah Öcalan ile devlet arasında yeniden başlayan görüşmeler, ilk etabı Newroz’da sona erecek kampanyanın da ortaya çıkışının temel zemini oldu. İçindeki yapı ya da bireylerin sınıfsal duruşlarından-konumlarından bağımsız tartışamayacağımız HDK’nın kampanya tavrı, motor görevi gören Kürt Hareketinden ve onun politik yöneliminden elbette bağımsız değildir. Kampanya; politik çağrıları itibari ile, ülkemizin özellikle batısındaki şovenizmi hedeflemekte, TC’nin yürüttüğü savaşa karşı, vicdani bir temelden her “iki tarafa” da silahlara veda edilmesi çağrısı yapmaktadır. Batıda yaşayan Türk halkını “akan kan dursun artık” temelinde taraf olmaya çağırmaktadır.

Kampanya bir yanıyla Batıdaki  şovenizmi hedeflemek, Türk halkına Kürt ulusunun taleplerini ve “barışı” anlatmak  gibi sahiplenilebilecek birçok talebi barındırmaktadır. Ne var ki sürece yön veren anlayış “barış için eşitlik” değil “çözüm için müzakere” yaklaşımıdır. Kuşkusuz burada sorun müzakerenin kendisinde değil içeriğindedir. Özetlersek, Suriye Kürdistanı’nda Kürt ulusunun kazanımları ile onca operasyona ve tutuklamalara karşın amacına ulaşamayan ve iyice köşeye sıkışan TC, bu sorunda öze tekabül etmeyen esnemelerle silahlı güçlerin tasfiyesine yönelmektedir. Bu hali ile on yılları kaplayan ulusal mücadelenin kazanımları yok edilmek istenmektedir.

HDK Önemli Bir Seçenek

Bir kongre örgütlenmesi olarak HDK, esnek bir yapıya sahip olup, tabandan siyaset yapma iddiasındadır ve bu durum tüzükte de yer almaktadır. Bu hali ile ülkemiz toplumsal muhalefetini oluşturan güçler açısından birlikte hareket etmenin olanaklarını barındırmaktadır.  Kuruluş biçimi ve amaçları Ulusal Hareketin yöneliminden bağımsız olmayan Kongre’nin, örgütleniş biçimi, Merkezi Yürütme Kurulunun her yönelimine merkezi katılım gibi bir zorunluluk taşımamaktadır. Bileşenler doğru bulmadıkları politikaları yaşama geçirmeme “hakkına” sahiptir. Ayrıca Kongre, Kürt Ulusal Sorunu dışında  “Kentsel dönüşüm” gündeminden, kadın sorununa, emek mücadelesine kadar birçok noktada ortak hareket etme zemini ve demokratik alanda kitlelerle iş yapma olanağı sunmaktadır. Bu anlamda Kongre;  bugün  ısrarımızı koruyarak ve politika üreterek parçası olmamız gereken bir yapı durumundadır.  HDK’yi ve demokratik alan mücadelesini tanımlamak noktasında hala bileşenlerin çeşitli yaklaşım sıkıntıları barındırdığı ise bir gerçektir. Ancak Kongrenin kitlelerle kucaklaşan bir mücadele rotasına girmesi, daha fazla emek katmamızı ve yüklenmemizi beklemektedir. Kampanyada yer almama tavrımız, ortaklaşılan gündemlerde HDK ile birlikte müdahale etme görevimizi ertelememektedir. Aksine Kürt ulusal sorunundaki görevlerimizin yakıcılığını bize hatırlatmaktadır.   HDK bizim için önemini korumakta,  açığa çıkardığı mücadele olanakları ile gündemimizi “işgal” etmeyi sürdürmektedir.

“Sosyalizmden vazgeçmeksizin, baş düşmanımıza, büyük güçlerin burjuvazisine karşı olan her ayaklanmayı, gerici bir sınıfın ayaklanması olmadığı müddetçe, desteklemek zorundayız. İlhak edilen bölge halklarının ayaklanmalarını desteklemezsek, objektif olarak ilhakçı oluruz.”(Lenin, Ulusal ve Sömürgesel Ulusal Sorun Üzerine sf. 366)

Lenin yoldaşın sözlerinde de simgeleştiği üzere ülkemizde de; TC devletinin Kürt halkı üzerinde uyguladığı  ilhakçı, asimilasyoncu ve imhacı politikalar karşısında konumlanış, turnusol işlevi görmektedir.  Egemenlerin saldırılarının bel kemiğini teşkil eden Kürt ulusal sorunu, ülkemizdeki sınıfsal içerikteki birçok gündemle iç içe geçmişlik hali ile birlikte; politik yönelimimizin can damarlarından birisini oluşturmaktadır. Yani bilince çıkartılması gereken nokta şudur ki; süreç bizi bu noktaya daha fazla yönelmeye, daha net ve kararlı politikalar üretmeye çağırmaktadır.

Üstelik son yaşanan gelişmeler ve Öcalan’ın PKK gerillalarına sınırdışına çekilme çağrısı; bir kez daha bizlerin Kürt ulusal sorunundaki görüşlerimize ilgi göstermemizi koşullamaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu