Kadın

Biz şimdi hangisini alkışlayalım?

Aynı gazetenin iki köşe yazarı, kadınlarla ilgili en iddialısından bir tartışmaya tutuştu seçimlerin ardından. Bizse hangisinin tarafında yer alacağımızı, hangisini alkışlayacağımızı şaşırdık kaldık.

Biri 12 Haziran seçimleri sonucu oluşturulan kabinede sadece tek bir kadının yer almasını Avrupa’daki parlamentolarla karşılaştırıp, yeni kurulan bu hükümeti “eksikli hükümet” olarak değerlendiriyordu. Diğeri ise kabineye seksist (cinsiyetçi) bakış açısını kınıyor, kadınları cinsiyetleri ile değil yetenekleri ile değerlendirmek gerektiğini söylüyordu.

İkisi de kulağa ne kadar hoş, ne kadar doğru geliyor! Öncelikle bir not düşelim; meseleye meclisteki kadın sayısı olarak düşünmeden bakacağız. Yoksa mecliste kadınların olmasının ya da olmamasının kadınlar lehine bir fayda sağlayıp sağlamayacağını vs. seçimlerden önce ele almış ve sınıfsal vurguyu yapmıştık. Yani kabine tümden kadınlardan oluşsa da hiç kadın yer almasa da durumun değişmeyeceğini, kadınların meclisteki sayısının sadece ülkenin bu konudaki durumunun vehametinin göstergesi olarak algılanması gerektiğini de ifade ettik.

Ama burada bu iki köşe yazarının tartışması bu değil. Bu nedenle başa dönmeyeceğiz.

Onlar sözde kadınları “ihya ediyor” ama gerçekte ikisi de erkek egemen bakış açılarını köşelerinden süzüyorlar. İkisi de elbette ve pek tabii ki kadın erkek eşitliğini savunuyor!!! (Bu zamanda kim savunmuyor ki!) İkisi de kendisini ileride ilan edip diğerini geri kalmışlıkla-çağdışılıkla suçluyor! Bunları yaparken de zannediyorlar ki bu lafları ilk kez kendileri etmiştir; kadını savunur gibi yapıp da kadını aşağılamak, kadın sorunu yokmuş gibi davranarak mevcut eşitsizliğin sürmesini sağlamak, laf kalabalığıyla üste çıkmak, kadını “kutsayıp” yerin dibine sokmak vs. vs. Halbuki milyonlarca örneği ve görüngüsü olan yaklaşımlardır. Belki bu yaklaşımlara bir tutam tuz ekmiş olabilirler ama o bile tartışmalı…

Bunlardan Akif Beki öz olarak diyor ki; “hükümetteki kadınların sayısına bakmak cinsiyetçi bir bakış açısıdır. Daha önce iki kadın bakan vardı, onlar da başarısızlıklarından dolayı kabine dışı kaldı. Yeni tek bakan da yeteneklerinden kaynaklı oraya geldi.” Ama Beki, bu ülkede başarılı/yetenekli kadınların erkeklere oranının neden sadece yüzde 14 olduğunu açıklamıyor. Ve bu “başarılı” yüzde 14’ün de geri kalan yüzde 86’lık erkek milletvekili karşısında neden yüzde 4’lük bir başarısı var ona hiç değinmiyor bile. Ve fakat diyor ki, “Kadınlık ve erkeklik, siyasi alanın değil başka alanların hüviyetleri.” Yani kadın-erkek olarak bakmazsan meseleye kadın sorunu da kalmaz! Yani kadın olarak siyaset alanında olmamalısın, cinsiyetini bir kenara bırakmalısın. Bu da Beki’den kadınlara yüksek öğütler. Oysa Milan Kundera ne isabetli söylemiştir “İktidar sizi nerenizden yaralıyorsa, orası artık kimliğiniz olur” diye. Ve iktidar bizi elbette öncelikli olarak sınıfsal aidiyetimizden yaralıyor ama diğer yandan kadın olarak cinsiyetimizden dolayı da yaralıyor ve aynı zamanda bu şekilde sınıfsal aidiyetimizin devamını sağlıyor. Beki bu durumda bize ne demiş oluyor: Kimliğinizi bırakın öyle gelin siyaset alanına. Bir de bunu nasıl yapacağımızı söylese gerçek bir alkışı hak edecek ama susuyor Beki. Onun “anti-seksist” yaklaşımı ancak oraya kadar akıl yürütmesine izin veriyor çünkü.

Ya bunun karşılığında diğer savunucumuz, Oral Çalışlar ne diyor? Kadının siyaset alanında olması ya da siyaset alanında kadının olması gerektiğini nasıl gerekçelendiriyor: “siyaset dilinin sertleştiği ve siyasetin ‘erkek gerilimi’yle dolup taştığı dönemlerde” gerekliymiş kadınlar özellikle. Nasıl yani? Erkekler siyaset yapacak, bu arada erkek oldukları için dilleri sertleşecek, gerilimli hava doğacak vs. vs. işte o zaman kadın devreye girecek ve ortamı yumuşatacak. Biri bizimle dalga mı geçiyor? Evde yemek yapıp çocuklarımıza baksak daha faydalı olmaz mıydık, hem siyaset yapan “erkeklerimizin” gerilimini de evde daha iyi alırdık! Ne dersiniz?

Yok yok, ikiniz de alkışlarımızı hak etmiyorsunuz. Biriniz AKP’nin yamacısı diğeriniz Avrupa hayranı, olmuyor böyle! Geleneksel ya da değil tartışmayalım, ama en hasından “erkek egemen kültürün” (hadi bunun başına modern de ekleyelim de kimse kırılmasın) virüsüne başınıza kadar batmışsınız. Biz siyaset alanında (tabii ki burjuva siyasetten bahsetmiyoruz) 3-5 değil binlerce zinciri kırarak yürüyen kadınları alkışlayalım yine…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu