Kadın

“Bystander effect” mi, “eksik devrimcilik” mi?

Yer: Amed. İnsanlar eylem alanında Newroz ateşinin yakılmasını beklerken göze çarpan bir sahne oluyor. Bir erkek ve iki genç kadın. Erkek adeta “güç” gösterisi yapıyor. Bir eliyle sigarasını tutarken diğer eliyle genç kadının suratına dokunuyor. Omzunu sıkıyor sık sık tehditvari bir şekilde. Kadın sessiz…

Yalnızca erkek konuşuyor(…) Ve etrafta onlarca insan… Aralarında bir oyun dönüyor. Fakat herkes sahnede olduğundan habersiz. Onlar kadınlık ve erkeklik rolleriyle bütünleşmiş olarak başrolleri üstlenmişken; birileriyse “yoldan geçen biri”ni oynuyor. Hayatı figüranca oynayanlar…

Kadın örgütlülüğü üzerine çalışma yürüten birkaç kadın daha var orada. Salt figüran olamıyor bu kadınlar. Fakat verilmiş bu rollerden de kopamıyorlar. Onlar da sessiz işte… “İş fiziksel müdahaleye gelirse dahil oluruz” diyorlar. Kendilerince müdahalenin “sınırları”nı çiziyorlar Derken… Kadının yüzüne bir tokat iniyor. Ve erkek uzaklaşıyor hızlıca(…)

Dakikalardır süren duygusal şiddet, fiziksel şiddetle son buluyor. Bu finalin yaşanacağını başından beri gören; fakat müdahale etme gücünü kendinde göremeyen kadınların da suratına bir tokat iniyor. Yüzlerine çarpan kadın sorununun yalnızca okuma ve tartışmalarla çözülemeyeceği; refleks müdahaleleri zorunlu kıldığı gerçeği… Pratiksizliğin her gün milyonlarca kadını yavaş yavaş öldürdüğü gerçekliği…

Kimi bilim insanları, yukarıdaki olaylarda yaşanan gerçekliği “bystander effect”, yani “görgü tanığı/seyirci etkisi” şeklinde isimlendirerek, psikolojik bir noktaya temas ediyor. . Burada iddia şudur; acil müdahale gereken durumlarda kişi sayısı ne ölçüde artarsa sorumluluğun paylaşımı da o ölçüde artacağından müdahale olasılığı düşecektir. İşin diğer tarafı ise artan kişi sayısı paralelinde olayın görgü tanıklarının vicdanen de rahatsızlık duymamaları…

Ama bu bir yana; bu tür vakaların sıklıkla yaşandığı gerçekliği bizi, bu noktadaki rolümüzü sorgulamaya itiyor/itmeli. İlk sorgulama belki cinsiyet bilincinin çok gerisinde olduğumuz üzerine olabilir. Çeşitli çekinceler yaşıyoruz genellikle. Birincisi şiddete maruz kalan kadının bize karşı tepkisini hesaplıyoruz. Ama bu kez de ortaya o anda neden o kadar çok hesap kitap yaptığımız sorusu çıkıyor. Ortada çok açık ve net bir şiddet olayı var (tokattan öncesi de dahil olmak üzere) ancak biz oturup hesap yapıyoruz, kadının tavrı ne olacak vs. diye.

Kadın faaliyetinin sadece “faaliyet alanı” içinde kalması diyebiliriz belki de buna. Yani GERÇEK yaşam karşısında hükümsüz kalan ve bilincimizde iğreti duran bir şeyler var. Peki ya, o şahıs, kadına tokat atmasaydı da bıçaklasaydı ne olacaktı? Bu hesap kitap işlerinin meşruiyetini hiç tartışamayacaktık. Mesele “SADECE” tokat olduğunu için tartışabiliyoruz bunu. Ama biz bunu bilmiyorduk ki, yani “SADECE” tokat atacağını bilmiyorduk; “öyle ya adam belki de bir şey yapmadan giderdi”. (Ama o ana kadar da adam zaten bir şey yapıyordu) Halbuki cümle şöyle de kurulabilirdi: “Öyle ya adam belki de çıkartıp silahını kadının kafasına sıkıp giderdi”…!!!

Olmayan şeyler mi bunlar? Ancak elbette bu durumun, genel olarak toplumun tepkisizliğinin bizdeki karşılığı, yani sadece kadın meselesiyle sınırlı olmayan bir yanı da var. Devrimcilik, yaşama dokunmuyorsa, karşılaştığı somut meselelere müdahale ederek çözüm olmuyorsa, sakatlanan bir yanımız olduğu kesin.

Burada da devrimciliği içselleştirip içselleştiremediğimizi, yaşamımızın bir parçası mı, kişiliğimizle bütünleşmiş bir olgu mu vs. tartışmalarını yapmamız gerekiyor. Sonuçta çok “büyük” işler yapabiliriz, çok iyi politika üretebiliriz, görevlerimizi eksiksiz yapabiliriz, dur durak bilmeden devrim mücadelesine koşturabiliriz ama ezilene kalkan eli tutamıyorsak, dur diyemiyorsak, iyi bir devrimci değiliz demektir.

O zaman, 10 Mart’ta Taksim’in göbeğinde, 6 erkeğin tecavüzüne uğrayan kadına yardım etmeyen, aynı kişilerin müdahale etmeye çalışan bir kadına da şiddet uygulamasına ses çıkarmayan onlarca insana şaşırmaya, bu olay karşısında dehşete düşmeye hak da kalmıyor. Olaylar arasındaki ciddi fark bu sorgulamayı yapmamızın önünde engel değil diye

düşünmekteyiz. (Amed’de yaşanan olayı aktaran ve tartışmaya açan Amed YDK’ya teşekkürler…)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu