DünyaGüncel

DÜNYA | NATO’nun Madrid Zirvesi ve Etkileri

"ABD'nin, NATO'nun çıkarlarını koruma, NATO'nun bekçiliğini yapmaya devam etme, en önemlisi de Rusya ve Çin'e yönelik alınan NATO kararlarına tam uyum sağlama karşılığında. Bunun tehlikeli bir adım olacağı, başta bölge halkları olmak üzere ezilen halklara yeni acılar yaşatacağı açıktır. Dolayısıyla TC’nin bu tür işgal saldırılarına karşı durmak, her olanak ve imkanı kullanarak teşhir etmek gerekir."

İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılan iki günlük NATO zirvesinde, Ukrayna savaşı, siber saldırılar ve küresel güvenlik meseleleri ele alındı. 2030 yılına kadar izleyeceği stratejik konsept belirlendi. NATO’nun “jandarmalık görevi”nin Atlantik’ten Pasifik’e kadar genişletilmesi kararı alındı.

28-30 Haziran tarihlerinde Madrid’de gerçekleştirilen zirvede, ABD ve AB’li emperyalistlerin Rusya ve Çin’e karşı alınan kararlarda bir savaş ilan etmedikleri kalmıştı. Ama alınan kararlardan Madrid zirvesinin emperyalistler arası bir paylaşım savaşı tehlikesinin çok yakın olduğuna işaret ettiği anlaşılmaktadır.

Madrid zirvesinde alınan en önemli karar, Rusya ve Çin’i düşman ilan etmesidir. Bir diğer önemli gelişme de NATO’nun küresel bir askeri örgüte dönüşmesidir. NATO’nun daha önceki toplantılarına dışişleri bakanlığı düzeyinde davet edilen Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore’nin bu kez toplantıya –yani Madrid zirvesine-, Başbakanlık düzeyinde davet edilmeleri NATO’nun giderek küresel bir askeri güce dönüştüğünün göstergesidir.

NATO’nun 2030 stratejik belgesinde en büyük hedef Çin olarak belirlenmiştir. Çin’in dünya üzerindeki etki alanının giderek atması ve ekonomik olarak ABD’nin yerini alması karşısında ABD, NATO’yu devreye sokmaya çalışmaktadır. Bu konu Madrid zirvesinde birinci ve en önemli gündem olarak ele alındı. Zirvede ele alınan diğer önemli meselelerden biri de NATO’ya üye ülkelerin Rusya’yı kuşatmak için NATO’nun doğu kanadının güçlendirilmesi kararının bir kez daha vurgulanmasıdır.

Yeni belgede Rusya, Ukrayna işgali de öne sürülerek “doğrudan tehdit’” olarak niteleniyor. Aynı belgede en büyük hedefin Çin olduğu vurgulanıyor. En önemli somut adım ise Rusya’nın NATO üyesi ülkelerle kuşatılması konusunda İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine yeşil ışık yakılmasıdır. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine tepki gösteren Rusya Başkanı Vlademir Putin, böyle bir girişimin bölgenin istikrarını bozacağı uyarısında bulundu. Putin, NATO’nun bu iki ülkeye asker konuşlandırması durumunda Rusya’nın da gerekli tedbirleri alacağını söyledi.

Diğer yandan Pasifik’e uzanmak ve burada Rusya’yı çevrelediği gibi Çin’i de çevreleme çabası içerisine giren ABD’nin başını çektiği NATO, cephesini yeni üye ve ittifaklarla güçlendirme gayretinde. Rusya ve Çin ile ilgili sorunların görüşüleceği Madrid zirvesine Asya-Pasifik’teki Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda da davet edildiler/katıldılar. Bu toplantıda NATO’nun bu ülkelerle ortaklık ilişkilerinin geliştirilmesi de karara bağlanmış oldu.

 

ABD’nin yeni adımları

Çin’in ekonomik olarak yükselişinden, askeri olarak gelişmesinden ciddi anlamda rahatsız olan ABD, bölgede Japonya, Avustralya ve Hindistan’la olan ilişkilerini ileri bir aşamaya taşıdı. ABD ayrıca Avustralya ve İngiltere ile beraber nükleer işbirliğini de kapsayan AUKUS örgütünün kuruluşuna ön ayak olarak Pasifik’te Çin’i çevrelemek için yeni bir adım daha attı.

ABD ile İngiltere, Rusya ve Çin rejimlerinin yıkılmalarıyla sonuçlanacak bir emperyalist paylaşım savaşı istemektedirler. Bilinçli ve planlı bir şekilde de bu yönde çalışıyorlar. Örneğin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi için yirmi yıldan fazla bir zamandır çalışan ve Rusya’nın “Ukrayna batağına saplanması” için her gelişmeyi provoke eden ABD ve İngiltere’dir. Ukrayna’da 2013-2014’te tezgahladıkları ve adına devrim dedikleri darbe ile iktidarı kendi işbirlikçileriyle ele geçirip, Ukrayna faşistlerini silahlandırıp Rus kökenli Ukraynalıları katlederek bugünkü savaşın temellerini döşemişlerdir.

ABD emperyalistleri, Ukrayna’da oynadıkları oyunun benzerini Tayvan’da sergilemeye çalışıyorlar diyebiliriz.

Tayvan’ı kendi topraklarının parçası olarak gören ve diğer ülkelerin Tayvan ile resmi temas kurmasını, görüşme yapmasını “egemenlik ihlali” olarak algılayan Çin, 2 Ağustos akşamı Tayvan’ı ziyaret eden ABD Temsilciler Meclisi Başkanı N.Pelosi’yi “kışkırtmak ve ateşle oynamakla” suçladı. Temsilciler Meclisi Başkanı’nın ziyareti ile tek Çin ilkesini “ciddi şekilde” ihlal ettiğini ifade etti.

Çin Dışişleri Bakanlığı da basın toplantısı düzenleyerek “Hiçbir ülke, hiçbir güç ve hiç kimse Çin hükümetinin ve halkının ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğünü koruma kararlılığı konusunda yanlış hesaplar yapmamalı” dedi. Bu açıklamanın hemen ardından da Pelosi’nin tehlikeli ve provakatif eylemleri nedeniyle Çin, Pelosi ve aile bireylerine yönelik yaptırım uygulamaya karar verdi.

Çin hükümeti, Pelosi’nin ziyaretinin ardından harekete geçti. Tayvan hava savunma bölgesine 21 savaş uçağı gönderdi. Çin silahlı kuvvetleri de gerçek mermilerle Tayvan karasularında askeri tatbikat başlattı.

Burada şu soru akıllara takılabiliyor. “Tayvan yeni Ukrayna olabilir mi?

Şu an için bu soruya doğrudan bir yanıt vermek zor. Verilebilecek tek yanıt, emperyalist kutuplar arasında çelişkinin derinleştiği, Rusya emperyalizminin Ukrayna işgalinde olduğu gibi bu çelişkinin savaşa dönüştüğü bir süreç yaşandığıdır. Emperyalistler arası hegemonya mücadelesinde her sorun, kendi çıkarları açısında kullanılabilme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle ABD emperyalizmi, Çin emperyalizmini kışkırtmak ve yıpratmak için bu meseleyi kendi çıkarları açısından kullanacaktır. Bunun bir dünya savaşına evrilip evrilmeyeceğini ise zaman gösterecektir.

Bir o kadar da kesin olan, emperyalistler arasında yaşanan bu dalaşın başta ezilen dünya hakları olmak üzere dünya halklarına fatura edileceğidir. Emperyalist tekellerin sömürü ve kâr dalaşından olumsuz olarak etkilenecek olan halklar olacaktır.

 

Madrid Zirvesi’nin Türkiye’ye etkisi

Madrid zirvesinin bir diğer önemli gündemlerinden birisi olan İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvuruları konusunda TC devletinin bu iki ülkenin üyeliklerine karşı çıkmasıydı. Tabii bu zirve öncesiydi. ABD Başkanı J.Biden’in R.T.Erdoğan ile Madrid’de yaptıkları görüşmeden sonra “çözüm” sağlanmış, bu iki ülkenin üyelikleri konusundaki itiraz Madrid’de olumluluğa dönüşüvermiştir. Bu, TC’nin emperyalizmin yarı sömürge karakterine uygundur.

Madrid zirvesi, yeni bir dünya savaşı perspektifiyle Batı emperyalist ittifakını ABD ile İngiltere hegemonyasında Rusya ve Çin’e karşı biraraya getirip savaş konusunda motive etmesinden kaynaklı olarak artık ülkelerin iç politikaları temelindeki dinamikleri öne çıkaracağından dolayı, Türkiye’de faşist rejimin daha da güçlenmesine yol açacaktır. Bu da ekonomik kriz içerisinde debelenen AKP-MHP faşist iktidarının devamlılığını sağlama konusunda bu süreçten çıkış yolu olarak bölgesel bir savaşı daha da göze alacağı bir sürece evrilebilir. Zaten bunu son süreçte R.T.Erdoğan da sıklıkla telaffuz etmekte sakınca görmüyor.

R.T.Erdoğan, Madrid zirvesine giderken torbasındaki konulardan biri de zaten Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik operasyondu. Anlaşılan o ki ABD Başkanı J.Biden ile görüşmesinde bu konu ya gündeme gelmemişti veya geldiyse de olumlu bir yanıt alamamıştı.

Yine Rusya ve İran Cumhurbaşkanlarıyla ilgili Tahran görüşmesinde R.T.Erdoğan, Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik operasyon konusunu gündeme getirmesine karşın hem İran Cumhurbaşkanı hem de Putin buna karşı çıkmışlardı.

ABD, R.T.Erdoğan’dan NATO’nun Madrid zirvesinde alınan kararlar doğrultusunda hareket etmesini istemektedir. Ukrayna savaşındaki iki tarafı idare eden tavırlardan vazgeçmesi, tam olarak NATO’ya daha doğrusu ABD’nin politikalarına uygun hareket etmesini istemektedir. Bu olmadığı -her iki tarafla da görüşmeler yürütmesi- takdirde Kuzey-Doğu Suriye’ye operasyon vb. konularda taraf olunmayacağının işaretini vermektedir. Daha da ileri giderek şunu ifade edebiliriz; Tahran zirvesinde Kuzey-Doğu Suriye’ye operasyon konusunda ne Rusya’dan ne de İran’dan yeşil ışık alamayan R.T.Erdoğan, ABD İran, Suriye ve Rusya ile ilişkileri bozarak -hatta çatışmayı da göze alarak-, yapacağı operasyona yeşil ışık yakacağının sinyalini veriyor.

Neyin karşılığında? ABD’nin, NATO’nun çıkarlarını koruma, NATO’nun bekçiliğini yapmaya devam etme, en önemlisi de Rusya ve Çin’e yönelik alınan NATO kararlarına tam uyum sağlama karşılığında. Bunun tehlikeli bir adım olacağı, başta bölge halkları olmak üzere ezilen halklara yeni acılar yaşatacağı açıktır. Dolayısıyla TC’nin bu tür işgal saldırılarına karşı durmak, her olanak ve imkanı kullanarak teşhir etmek gerekir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu