Makaleler

Direnişiyle bıraktığı miras 40. yılında yangınımız oldu!

19. yüzyılda; artık feodal üretim ilişkileri gerilemeye başlamış büyük sanayiler kurulmuş, bu sanayilere sahip olan sınıf doğmuştu. Bu sınıf elbette karşıtını yani proletaryayı yaratacaktı.

Oluşan işçi sınıfı; kültürüyle, düşünce yapısıyla var olacaktı ve bu düşünce yapısı sosyalizmin ilk sıçramasını yani Marksizm’i meydana getirecekti. Zaman ilerliyor, kapitalizm emperyalizm aşamasına eviriliyordu. Bu evirilmeyle birlikte emperyalist devletlerin aralarındaki bunalım artık savaşlara neden oluyor, tüm bu yaşananlar da devrimler çağının başlayacağına işaret ediyordu. Böylelikle 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Lenin’le ikinci büyük sıçramasını yaşıyordu işçi sınıfı. Yine yakın dönem ve bu sefer gözler “uzak doğu”da. Yine devrime gebe olacak olan büyük bir bunalım…

Proletarya bu sefer içerisinden, kitlelerin, köylü sınıfının devrimdeki rolünü en berrak şekliyle ortaya koymuş ve belki de felsefenin karşı sınıfına yönelik yıkıcı, kendi sınıfına yönelik ise değiştirici dönüştürücü gücünü en fazla kullanmış olan Mao’yu yükseltecekti. Ve böylelikle proleter düşünce, üçüncü büyük sıçramasını yaşayacaktı.

Gelinen süreçte Marksizm’e şimdilik son “dipnotu” Mao yoldaş düşmüştü, artık komünist olmak aynı zamanda Maoist de olmaktı. Proletarya düşüncesi henüz genç sayılacak bir geçmişe sahipti ve sürekli olarak gelişiyordu. Bu proleter düşünceyi ülkemiz topraklarında elbet bir uygulayan bulunacaktı.

Komünist düşünceyi uğradığı revizyondan ve dogmatiklikten kurtarıp tüm bilimselliğiyle ülkemiz koşullarına uyarlayan İbrahim yoldaş tarih sahnesindeki yerini alacaktı. Hepimizin bildiği ve artık kimsenin de inkâr edemediği gibi İbrahim Kaypakkaya, bulunduğu döneme kadar söylenmemiş olanı söylemiş, uygulanmamış olanı uygulamıştı. Kemalizm konusunda en net tahlilleri yaparak onun gerçekte hangi sınıfın temsilcisi olduğunu söylemişti.

Ulusal sorunda ilk bilimsel tespiti ortaya koymuş ve kurtuluşun ancak ve ancak Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkında olduğunu göstermişti. Yine İbrahim yoldaş, ülkemizde sosyoekonomik yapıyı inceleyerek sınıfların niteliklerini çözümlemiş ve böylece devrimin stratejisini de “çizmiş” ti. Tüm bunlarla birlikte İbrahim Kaypakkaya’yı İbrahim Kaypakkaya yapan esas mesele bu söylediklerimize de kaynaklık eden şey, İbrahim yoldaşın Maoist olmasıydı.

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’ya komünist niteliği kazandıran da ona 90 gün direnecek iradeyi veren de onun bu niteliğiydi. Nitekim devlet de karşı karşıya olduğu büyük tehlikenin farkındaydı. Bu tehlikenin büyümeden önüne geçmeyi istiyordu ve faşist özünden kaynaklı da, Kaypakkaya’nın yargılanmasına dahi izin vermeyecekti. 40 yıldır sönmeyen meşale; Kaypakkaya! Bulunduğumuz dönemde, Kaypakkaya’nın faşizm tarafından katledilişinin ardından geçen 40 yıllık süreç içerisinde Kaypakkaya’nın tezleri hala bilimselliğini koruyor.

Çünkü İbrahim Kaypakkaya; ustalardan edindiği bilgileri olduğu gibi değil, somuta uyarlayarak ülkenin koşullarını göz önünde bulundurarak, ülkemiz şartlarında uygulanabilir hale getirerek yaşam vermişti. Yani somut koşulların somut tahlilini materyalist bir gözle yapabilmişti. Başka bir deyişle İbrahim yoldaş, ustaları neden-sonuç ilişkisinden kopuk bir şekilde değil onların yöntemlerini inceleyerek, ona bilimsellik kazandırmıştır.

Bizim de gençlik olarak komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yılında onu anarken İbrahim yoldaşa, yoldaşın komünist kimliğine yakışır bir konumlanış içinde olmamız gerekiyor.

Başta İbrahim yoldaşı okumalı, İbrahim yoldaşı tanımalı, tanıtmalı ve onun kullandığı yöntemleri öğrenmeliyiz. İbrahim yoldaş bir insan yaşamı için kısa denilebilecek bir ömür yaşamış ancak yaşadığı kısa dönemde bizlere karşılaştığımız sorunlarda rehber olabilecek nitelikte bir miras ve kutup yıldızı bırakmıştır.

Onu en iyi şekilde anmak onun düşüncelerine tekrar tekrar yaşam vermemizde saklı bulunmaktadır. Bu süreçte Partizan’ın içerisine girmiş olduğu, kısa ama vurucu bir kampanya dönemi

bulunmaktadır. Bu kampanya dönemine belirli oranda angaje olarak, ama kendi olanaklarımız nezdinde bu kampanyayı da geliştirerek tâbi olabiliriz. Kampanyayı YDG çalışmalarımızı da besleyecek bir biçimde ele almak kendi elimizdedir. Kampanya dönemi boyunca İbrahim yoldaşı gençlik kitlelerine tanıtmak asla üzerinden atlamamamız gereken bir konudur.

Yine bulunduğumuz her alanda Kaypakkaya yoldaşı anma eylemlerini gündemimize almalıyız. Bu eylemlerde dikkat etmemiz gereken bir mesele sokağa çıkmak olurken bir diğer mesele de olabildiğince kapsayıcı olmak ve biraraya getirebileceğimiz en geniş bileşenle anma eylemlerini örmektir.

Bu dönemin, YÖK’e ve neo-liberal politikalara karşı başlatmış olduğumuz kampanyanın içerisinde olmasından kaynaklı her iki kampanyaya da yoğunlaşmamızın önünde bir handikap oluşturabilir.

Ancak bu süreçte gündemlerimizi doğru bir planla ve devrimci bir disiplin içerisinde ele alırsak verimli çalışmalar üretebiliriz. (Yeni Demokrat Gençlik)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu