Makaleler

Timsah Gözyaşları; AKP komutasında DAİŞ katliamı!

Gelişmeler, Mayıs ayının ortalarında metal sektöründe patlak veren fırtınanın kolay dinmeyeceğine dahası yeni ve daha büyük fırtınalara gebe olunduğuna işaret etmektedir.

Renault işçilerinin, Bosch fabrikasında imzalanan sözleşmenin kendileri için de uygulanması talebine patronun 14 işçiyi işten atmasıyla yanıt vermesi, fitili tutuşturan kıvılcım olmuş; yangın kısa sürede önce TOFAŞ’a oradan diğer fabrikalara devamında ise Türk-Metal’in örgütlü bulunduğu çok sayıda fabrikaya yayılmıştır. Metal işçilerinin direnişi, grevlerle birlikte onbinlere ulaşmış, metal sektörü adeta felç olmuştur.

Metal patronlarının beklemediği bu direniş, gelişen mücadele ile bir grev dalgasına dönüşmüştür. Direnişe damgasını vuran en önemli talep ise işçilerin Türk-Metal’den istifa ederek sendikanın fabrikalardan çekilmesini istemesi olmuştur. MESS patronlarına karşı direnişe geçerken, işçilerin öne çıkardığı böylesine bir talep sendikal hareket açısından ironik olmasının yanında Türk-Metal’in metal işçileri üzerinde kurduğu tahakkümü ve buna karşı biriken öfkeyi de yansıtmıştır. Gelişen grevlere paralel çok sayıda fabrikada Türk-Metal’den binlerce işçi istifa etmiş, sendika sınıfın gazabına uğramıştır.

İşçiler, 25 Mayıs’tan itibaren TOFAŞ, Ototrim, Coşkunöz, Mako’da devamında direnişin fitilinin ateşlendiği Renault’ta taleplerinin bir bölümünü kabul ettirerek işbaşı yapmış, bunu diğer illerdeki fabrikalar takip etmiştir. Sınıfın kendiliğinden hareketi, patronların geri adım atmasıyla durulmuş bir süre sonra da geri çekilmiştir. Ne ki patronların saldırıları durmamıştır.

MESS patronları, gelişen hareketi itibarsızlaştırmak ve direnişin faturasını kesmek adına bir süredir alttan alta hazırlıklarını yaptıkları ve kimi adımlar attıkları hamleyi yapmıştır. 25 Haziran’dan itibaren, Gebze Opsan’da 15 ve Bursa Ototrim’de 38, Ford da 120, TOFAŞ’ta 150 – Çelik-İş Sendikası örgütlü- Mako’da 80 işçi işten çıkarılmıştır. Renault yönetimi, stajer işçileri ücretli izne çıkarırken, Delphi’de de yönetim işçi temsilcileri üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmış, Coşkunöz’de ise 100’e yakın yeni personel alan patron, işçilere fazla mesai yaptırarak ürün stoklamaktadır.

Saldırıya yanıt ise anında gelmiş, Opsan işçileri, işten atılan arkadaşlarına destek olmak için üretimi durdurarak direnişe geçmiş, Mako’da işçiler 1 gün boyunca üretimi durdurmuştur. MESS patronlarının hazırlıkları, metal işçilerine ve harekete yönelik saldırıların da dozajı ve ivmeyi yükselteceğine anlatmaktadır. Metal işçilerinin söz konusu saldırılara karşı sessiz kalmayacağı da görülmektedir. Hareketin şu anda geri çekilmiş olması yanıltıcı olmamalıdır. Metal sektöründe yakın zamanda ortaya çıkan deneyim, direnişin kısa sürede çok geniş bir alan ve çok sayıda işçiye ulaşabildiğini, kapsayabildiğini göstermiştir.

Metal sektöründe, harlanan direniş kıvılcımını, bugün esnek, güvencesiz ve taşeron çalışma rejimiyle, yoksulluk sınırı altında, ölümle her an burun buruna yaşam mücadelesi veren sınıfın diğer bölükleriyle buluşturmak, bunun hazırlıklarını bugünden yapmak, proleter devrimcilerin başlıca görevleri arasındadır.

 

Kobanê Katliamında AKP’nin Timsah Gözyaşları

Saldırı ve direnişin, karşılıklı hamlelerin daha geniş bir alanda, çok daha boyutlu bir şekilde ve bugün için daha büyük sonuçlar açığa çıkardığı bir dizi gelişme Rojava’da yaşanmaktadır.

25 Haziran günü Kobanê’de düzenlenen saldırılarda çoğunluğu halktan olmak üzere 152 kişi katledilmiş, 400’ü aşkın insan da yaralanmıştır. Kobanê’ye üç bölgeden sızarak büyük bir katliama imza atan DAİŞ, insanlık düşmanı, vahşi yüzünü bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Yaşanan katliamın Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın hemen yanında düzenlenen bombalı saldırı ile başlatılması, DAİŞ çetelerinin üzerinden çıkan TSK üniformaları, saldırının üzerinden daha birkaç saat geçmeden Dışişleri Bakanlığından yapılan “saldırı Carablus’tan yapıldı” açıklaması, ilk bombalı saldırı anının “tesadüfen” Anadolu Ajansı kameralarına yakalanması ve “havuz medyası”nın saldırı için kullandığı dil ve üslup vb. bir dizi gelişme ve kesişme, katliamın TC’nin bilgisi dahilinde ötesinde de yönlendirmesiyle düzenlendiğine işaret etmektedir.

Tel Abyad’ın YPG/YPJ tarafından ele geçirilmesine fena halde sinirlenen Erdoğan’ın burnunun dibinde, bölgede vahşi katliamlara imza atan DAİŞ’i görmeyen ancak çeşitli milliyet ve inançlardan Rojava halkı ile birlikte yaşama iradesi ve pratiği sergileyen YPG/YPJ’yi etnik temizlik yapmak ve bölgenin demografisinde değişiklik yapmakla suçlaması da bu işbirliği için yeterli nedenler arasındadır.

Nitekim Erdoğan çok geçmeden ağzındaki baklayı çıkarmış katliamdan sonra “nedense”;  “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz.-Haliç Kongre Merkezi/Türk Kızılayı Madalya Programı Ve İftar yemeği-27 Haziran) açıklamasını yapmıştır.

Erdoğan esas olarak yeni bir şey söylememiş ve TC’nin Kürtlerin kazanımlarına yönelik öteden beri süregelen politikasını itiraf etmiştir. Ancak bunu MİT TIR’larını, sayısız belge ile açığa çıkan ilişkileri inkar eden, karakterine layık bir ikiyüzlülük ve sahtekarlıkla yapmıştır:

“Türkiye ile ilgili hiçbir ilgisi, alakası olmadığı belgeleriyle ispatlanmış olan hadiseleri aynı amaçla çarpıtıyorlar. Bir yandan Esed rejimi, bir yandan bölücü örgüt sözcüleri, bir yandan da ülkemizdeki bir siyasi partinin sözcüleri aynı ağızla konuşuyor. Amacın dünya kamuoyuna yönelik bir algı operasyonu olduğu çok açık…/ Aynı konuşmadan )

Kobanê katliamında Türkiye’nin rolü olduğuna dair eleştirilerin sorulduğu Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’in “Sadece size şunu işaret edebilirim. Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu iddiaları tamamen yalanladı. Yani, bu konuda onlara inanmamak için hiçbir sebebimiz yok-26 Haziran” sözleri de ABD’nin katliamda TC’nin aldığı rol konusunda belli bir icazeti olduğunu düşündürmektedir.

 

Suriye’yi İşgal Planı

Erdoğan’ın olası Kürt devletine yönelik sözleri dikkate değerdir. Zira, Erdoğan bu sözleri bir süredir ısıtılan sınır ötesi operasyon, Suriye’ye girme/işgal tartışmalarının üzerine söylemiştir. Nitekim 26 Haziran’da “KaçAksaray”da düzenlenen güvenlik zirvesinde konuşulduğu basına sızdırılan ve Türk ordusunun Suriye topraklarına Cerablus üzerinden girerek, bölgedeki IŞİD hakimiyetini kırıp batıya doğru 110 km’lik güvenli hat oluşturma planı bu sözlerin belli bir plan dahilinde söylendiğine dikkat çekmektedir.

Anlaşılan o ki devletin çeşitli kademelerinde pişirilen ve bugün için belli bir olgunluğa ulaşan Suriye’yi işgal planı için kamuoyu hazırlanmaya çalışılmaktadır. Ne var ki, söz konusu tartışma ve niyetlerin yeni olmadığı bilinmektedir. Görünen o ki, Suriye’ye yönelik bir işgal konusunda hakim sınıf klikleri arasında belli anlaşmazlıklar/çatışmalar vardır. Hakim sınıflar açısından en büyük çelişki ise kitlelerin ikna edilmesidir. Bu konuda ise “kat etmeleri” gereken epey yol vardır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu