GüncelMakaleler

EMEK |  Fındık Dokunanı Yakıyor!

"Köylünün cebine girmesi gereken para TMO’nun kasasına girmiştir! Fındığı yetiştiren, ceremesini çeken, hasadını yapan köylü/küçük üretici bundan kazanan yine köylüler üreticiler dışındaki aktörler oluyor"

AKP iktidarının uygulamakta olduğu neo-liberal serbest pazar ekonomi politikaları köylüyü her geçen gün toprağından biraz daha uzaklaştırıyor. Son 20 yıl içinde bir bütün olarak emperyalist kapitalizm, gıda ve ilaç tekellerinin denetimine sokulan tarımsal üretim faaliyeti, yok olma riskiyle yüz yüze bırakıldı.

2018 yılında patlak veren ekonomik krizin en fazla etkilediği alanların başında gelen tarım sektöründe, 100 bin üretici üç yıl içinde üretimden çekildi, çiftçi kayıt sisteminden çıktı.

Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin hazırladığı rapora göre, bu yıl ise Covid-19 pandemisinin ekonomide yarattığı tahribatla birlikte tarımda 40 bin üreticinin daha üretimden çekileceği/bırakmak zorunda kalacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de ekonomik krizin, krizden buhrana-çöküntüye dönüşmesiyle tarımsal üretim faaliyetinde yaşanan yapısal sorunlar daha da derinleşerek çözümü imkansız bir aşamaya gelmiştir. Çözümü imkansızdan kastımız mevcut siyasi iktidar partisinin uyguladığı neo-liberal tarım politikasıdır. AKP iktidarı hükümete geldiği 2002 yılından bu yana bir kez bile köylünün menfaati lehinde karar almamış, uyguladığı tarım politikası çok uluslu gıda ve ilaç tekellerinin çıkarları doğrultusunda olmuştur.

AKP’nin uluslararası Ferrero vb. gıda tekellerinin daha fazla kâr elde edebilmesi için yürürlüğe soktuğu tarım politikası seçmen kitlesinin en yoğun olduğu, oy deposu olarak gördüğü Karadeniz bölgesi için de böyle olmuştur. Karadeniz köylülerinin en önemli geçim kaynağından biri olan fındık, köylü için sıradan bir tarım ürünü değildir.

Fındık, yüzbinlerce ailenin, milyonlarca insanın yarına olan umudu, geleceğidir. Karadeniz köylüsü, cenazesinde, düğününde, bankaya-tüccara olan borcundan, çocuğunun okul parasına varana kadar ki tüm giderlerinde harcama yaparken fındık hasat zamanını bekler, oradan gelecek para üzerinden plan-program yapar, ileriye doğru adım atar. Fındık bahçeleri küçük üreticinin ekmek kapısıdır.

Buradan gelecek paraya el uzatılması köylünün aşına el uzatılmasıdır. Yarınından çalmaktır, geleceğini kirletmektir, onu açlıkla yoksullukla yüz yüze getirmektir. Bunun bilinmesine rağmen AKP iktidarı ve onun Tarım Bakanı tarafından oynanan “rekolte oyunu” bu yılda önceki yıllarda olduğu gibi aynı pervasızlıkla devam etmiştir. Her yıl hasat öncesi aynı repliklerle oynanan rekolte oyunu köylünün/küçük üreticinin değil, başta Ferrero gibi emperyalist kapitalist gıda şirketlerinin daha fazla para kazanması için sergilenmiştir.

Yüzbinlerce küçük üreticinin gözünü, kulağını çevirdiği fındık fiyatları bir önceki yıl olduğu gibi cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. 2020 yılı fındık alımı Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından yapılacak.

TMO Giresun kalite fındığın kilosunu 22.5 liradan, Levant kalite fındığı da 22 liradan satın alacak. 2020 yılı hasadı için açıklanan fındık fiyatı bir kez daha köylüyü değil emperyalist gıda tekellerini, tüccarları mutlu etti.

TMO her bölgede ürün alım politikasını özel şirketlerin tüccar ve tefeci üçlüsünün çıkarları doğrultusunda hayata geçiriyor. Köylü/üretici ve şirketler-tüccar arasında piyasa düzenleyicisi olarak kurulmuş olan TMO, hasat sonrası ürün alımına geç başlayarak, piyasada tüccarın lehine denge kurarak pazarda küçük üreticiyi tüccar-tefeciye özel şirketlere mahkum ediyor.

Bir yıl boyunca fındık hasat zamanını bekleyen köylü, tüm harcama planını buradan gelecek paraya göre ayarladığı için biriken borçlarını (banka vb.) ödeyebilmek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için TMO’nun kapısını çalsa da TMO alıma geç başladığı için üretici özel şirketlerin, tüccarın-tefecinin kapısını çalmak zorunda kalıyor/bırakılıyor.

Hal böyle olunca zaten yetersiz olan(22-22.5 lira) fiyatlar şirketler ve tüccar tarafından iyice kırılıyor. Çiftçi-Sen’nin; “2020 yılı referans fiyatlarımızı, rekolte tahminlerini, iklim koşulları ve küllenme hastalığının verim kaybına etkileri dikkate alarak maliyeti kiloda 17.38 lira olarak hesapladık.

Çıkan bu maliyet fiyatlarının üzerine “yüzde 25 kâr payı, yüzde 40’da insanca yaşam payını eklediğimizde 1 kilo fındığın fiyatı en az 30.45 lira olmalı” açıklamasına karşılık TMO alıma başlamadığı için Haziran ayında 24-25 liradan alıcı bulan fındık şimdi şirketler ve tüccarlar tarafından pazardan 20 liraya alınmakta! Fındık alım fiyatı 22-22.5 lira olarak açıklanmasına rağmen köylü yetersiz olan bu fiyata dahi ürününü satamamakta!

Küçük üreticiyi özel şirketlere kırdıran TMO geçen yıl 16 liradan aldığı fındığı 24-25 liradan satarak köylünün alınterini, emeğini gasp etmiştir. Haziran’da TMO, 20 bin ton fındık için 24 liradan satım ihalesi açtığında 400 bin ton alım talebi gelmesine karşılık 2020 yılı fındık alım fiyatlarının açıklanmasına kısa bir süre kala fiyatların rekolte oyunlarıyla bir anda 20 liraya düşmesi, AKP iktidarının açıkladığı 22-22.5 liraya gelecek tepkinin önünü kesmek ve Ferrero gibi emperyalist gıda tekellerinin politikaları içindir.

Fındığın çikolata mamülleri içinde önemi, olmazsa olmaz özelliği onu emperyalist gıda tekelleri için stratejik bir yere taşımaktadır. Fındığın stratejik öneme sahip bir gıda ürünü olması “dokunanı yakmak” için yetiyor.

Fındık alım fiyatının açıklanmasına günler kala Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin, “3 kez önüme rekolte oranı raporu geldi beğenmedim, değiştirdim” diyerek rekolteyi 665 bin ton olarak açıklamasına tepki gösteren MHP ordu milletvekili Cemal Enginyurt’un bakanı emperyalist tekellerin adamı olmakla itham etmesi MHP’den kovulması için yetti de arttı.

Milyar dolarların döndüğü bir pazar alanına emperyalist gıda tekelleri, göstermelik de olsa (Cemal Enginyurt’un gösterdiği tepki) müdahale girişimlerine sessiz kalmayacaklarını açık bir şekilde dokunanı yakarak göstermiş oldular.

Türkiye yıllık üretimiyle dünya fındık pazarının yaklaşık yüzde 70’ini elinde tutuyor. Türkiye’de “Fındık dikim alanlarının dağılımına bakıldığında; yaklaşık yüzde 60’lık kısmı Doğu Karadeniz, yüzde 19’luk kısmı batı Karadeniz ve yüzde 21’lik kısmı da Doğu Marmara bölgesidir. Fındık dikim alanlarının yüzde 22’si Ordu, Trabzon illerindedir” (Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?, Dr. Necdet Oral) Fındık, Karadeniz bölgesine ait bir ürün olup 700 bin hektarlık bir alanda küçük aile işletmeciliğiyle üretimi yapılan, 600 bin civarında ailenin (Tarım Bakanlığı verilerine göre) en önemli geçim kaynağından biridir.

Fındık aynı zamanda tarımsal üretim çeşitliliği içinde tarım ürünü ihracında yüzde 15-20’lik oranla Türkiye ekonomisine ihracat geliri olarak katkı sağlayan ürünlerin başında gelmektedir. İhracatın yapıldığı ilk 5 ülke sırasıyla şunlardır: Yüzde 24’le Almanya, yüzde 20’le İtalya, yüzde 8’le Fransa, yüzde 4’le Kanada ve yüzde 42’le Polonya.

Dünya fındık üretiminde yüzde 70’lik bir oranla 1. sırada yer alınsa da ürün verimliliğinde ise son sıralarda yer alınmakta. Ülkemizde dekar başına ortalama verim 84 kilo iken bu oran ABD’de 236 kilo, İtalya’da 153 kilodur. Ürün verimliliğindeki kötü tablonun sorumlusu siyasi iktidarın emperyalist-kapitalist tekellerin çıkarları doğrultusunda uyguladığı neo-liberal serbest pazar ekonomi politikasıdır.

Buna rağmen TMO verim düşüklüğünün suçlusu olarak “ büyük kentlerde yaşayan ve fındık bahçelerini bakımsız bırakan üreticiler” (03.08. 2020) olarak gösterebilmektedir. Coğrafyamızda/Karadeniz bölgesinde, fındık bahçelerinin dekar başı ürün verimliliğinin düşük olmasının baş sorumlusu köylüyü/küçük üreticiyi, piyasada uyguladığı politikalarla tekeller karşısında savunmasız bırakan siyasi iktidar partisi ve onun Tarım Bakanlığı’dır. Devlet, köylüyü özel şirketlere karşı baştan kaybedeceği belli olan bir pazarda rekabete sokuyor.

TMO aynı raporunda hasat zamanı fındığın piyasada ucuza satılmasının suçlusu olarak da “büyük şehirlerde yaşayanların bekletmeden fındığı satması” olarak açıklayarak üreticiyi suçlu ilan ediyor! Aynı TMO geçen yıl köylüden 16 liradan topladığı fındığı, 24-25 liraya piyasaya satarak 1.9 milyar kâr elde etmiştir.

Köylünün cebine girmesi gereken para TMO’nun kasasına girmiştir! Fındığı yetiştiren, ceremesini çeken, hasadını yapan köylü/küçük üretici bundan kazanan yine köylüler üreticiler dışındaki aktörler oluyor. Yani yarı-feodal aracı-komisyoncu, tüccar, şirketler ve devlet kurumları. Bu sömürü ağının yıllarca işlemesi, bölge halkının siyasi iktidarın oy deposu olması ile ilişkili olduğu kadar en ufak bir itirazda köylülerin “terörist”, “vatan haini” vs. damgası ile damgalanma korkusu, dahası bunun içselleştirilmiş olması ile alakalıdır.

Esas sorunda bu “hal”dir. Bu hal sömürüyü katmerleştirmekte, köylülerin sofrasını her yıl daha da daraltmaktadır. Bu hali tersine çevirmenin tek yolu vardır: Emperyalist tekellerin oyuncağı haline gelmiş bölgedeki tefecilerin, tüccarların, sömürücü tüm kesimlerin yanında duran, onların sözcüsü olanlara karşı durmak-itiraz etmek, emeğine sahip çıkmaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu