GüncelMakaleler

GÜNCEL | Bu ateş sizi de yakar!

"Rejimin evlerimizi, topraklarımızı, ormanlarımızı, hayvanlarımızı, çevremizi, sularımızı, derelerimizi, tüm canlı yaşamı … kısacası yaşamı ve doğayı koruma hedefi yoktur. Rejimin tek amacı yeni yeni rant alanları ile yandaşlarını zengin etmektir"

Dünyayı saran salgın hastalıklar, sel baskınları ve orman yangınlarının açtığı felaketler durmak bilmeksizin her geçen gün yeni biçimlerde çoğalıyor.

İklim değişikliğinin açtığı sonuçlar çok ağır. Felaket-afet düzeyine varan bu durum     -önlem alınmadığı takdirde- daha da kötüye gidecektir. 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’nı dünyada 190’dan fazla ülke imzalarken, Türkiye bu imzalamamıştır. Bu anlaşmayla sera gazı salınımının azaltılarak hava sıcaklıklarının düşürülmesi, böylelikle küresel ısınmanın önüne geçilerek felaketlerin önlenmesi amaçlanmıştır. Fakat Türkiye, emperyalist devletlerin ucuz işgücü pazarı olmayı amaçladığı için sera gazı salınımını azaltılması bir yana daha da çoğaltılacağını beyan etmiştir. ABD ise önce anlaşmayı imzalamış fakat 2020 yılında, anlaşmadan çekilmiştir.

Önemli olan anlaşmaya imza atmak değildir. Gereklerini yerine getirmektir. Sera gazı salınımının azaltılmasıdır. Verilen sözlerin yerine getirilmesidir. Çin’den Almanya’ya, Fransa’dan Kanada’ya Japonya’ya kadar emperyalist devletler, sera gazı salınımını en aza indirme bir yana her geçen gün çoğaltarak, küresel tehdit durumuna gelmişlerdir.

İsveçli aktivist Greta Thunberg’in iklim değişikliği karşısında acil önlemler alınması için yürütmüş olduğu dünya çapındaki kampanya, siyasi liderler tarafından hiç de hoş karşılanmazken dünyanın birçok yerinden destek bulmuştu. Hiçbir önlem almamanın sonuçları ise bugün kendini göstermeye başladı bile.

Kutuplarda Kanada-Sibirya’da yangınlar, Çin-Hindistan’da sel ve su baskınları, Brezilya’da ise eksi derecelerde seyreden hava sıcaklıkları şimdiye kadar görünmeyen vakalar olarak kayda geçiyor.

Bu olumsuz tablonun sonuçları Türkiye’de ise çok korkunç olmuştur/olmaktadır. Halka pandemi döneminde destek sunmayan iktidar, yaşanan sel ve su baskınlarında, yangınlarda yardım elini uzatmamıştır. Halk tarlasını, evini, hasadını, yaşam alanlarını kaybeder ve en önemlisi canından olurken yine devletten herhangi bir destek bulamamıştır. Ve en son, adeta “geliyorum” diyen Türkiye’nin dört bir yanında başlayan felaket düzeyine varan yangınlarda da devlet oynaması gereken rolü oynamamış ve sınıfta kalmıştır. Her doğal afette olduğu gibi “benim vatandaşım cömert’tir” denilerek vatandaşa IBAN numarası verilerek para toplamaya gidilmiş, halkın acısı ile dalga geçilmiş, talan yasaları fırsattan istifade gündeme getirilmiş ve onaylanmıştır.

Türkiye yangın yerine dönerken artık hiçbir vatandaşın can ve mal güvenliği garanti altında değildir. Bunu gören insanlar devleti sorgular hale gelmiş, kendi öz yaşantısıyla görmüş ve tanık olmuştur.

Yalan, Manipülasyon, Gerçeklere Erişim Engeli!

28 Temmuz’da aşırı sıcak ve rüzgarın etkisiyle hızla büyüyen yangın vakaları, önceden önlemi alınmadığı için her tarafa yayılınca tam bir felakete dönüşmüştür. Kayyum ile el konulan THK’nın yangın uçakları hurdaya çıkartılınca halk başının çaresine bakmak zorunda kalmıştır. Her yıl yaz yaklaşırken yangının geleceğini görememe acizliği içerisinde olan iktidar her olayı fırsata dönüştüreme pratiğini burada da göstermiş ve yangınları da her zamanki gibi rant kapısı haline getirmeyi amaçlamıştır.

Yangından iki gün önce Erdoğan rejimi kararname çıkararak “ormanlarda yapılaşma yetkisi”ni Turizm Bakanlığı’na vererek, yanacak yerlerin yapılaşması için şimdiden yasallaştırma adımlarını attı. Halkın yaşam alanları, ev, toprak ve hayvanları yok olurken her zamanki gibi yandaş müteahhitlere rant sağlanması amaçlanmıştır. Halkın felaketinin karşısında yaraları salmak yerine önceden olduğu gibi yeni yeni otellerin yapımı için yandaşlar düşünülmüştür. Halk, can ve mal derdinde iken yanan evlerin yerine TOKİ aracılığıyla yeni ev yapmayı planladıklarını itiraf etmişlerdir. Hem de öyle pişkinlikle “evi eski olanlar keşke benim de evim yansa diyecekler” diyecek kadar halk düşmanı olduklarını göstermişlerdir.

Artık hiçbir şeyin gizlenemeyeceği günümüz dünyasında iktidar, sosyal medya ve basın aracılığı ile yalan, manipülasyon ve gerçekleri nasıl gizleyebilirim derdine düşmüştür. Halk, yangın söndürme uçaklarının yokluğuna karşın kendi imkanları ile yangınla mücadele ederken, içler acısı manzaraların televizyonlardan gösterilmesine karşı çıkan-engelleyen RTÜK, Erdoğan’a sadakatini göstermiştir. Devlet güdümünde medya, kurtarma çalışmalarının “mükemmel” olduğunu, yangınların “başarıyla söndürüldüğü” ve hatta “Türkiye’nin yangınla mücadelede dünyanın en iyilerinden biri olduğu” propaganda haberlerine başvurmuştur. Halk, kimin dost kimin düşman olduğunu kendi gözleriyle görmüştür. Bazı yangın bölgelerinde yalan haber yapan devlet televizyonu çalışanları halk tarafından dövülmüştür.

TC devletinin gerçekliği, “Başkanlık Rejimi” adı verilen sistemin Türkiye’nin zenginliklerini Erdoğan ailesi ve sayıları 10’u geçmeyen bir avuç kişinin “talan ve çökme rejimi” olduğu daha bir anlaşılır olmuştur. Rejimin gerçekliği yaşanan yangın felaketinde bir kez daha ortaya çıkmış ve iktidar sahipleri suç üstü yakalanmışlardır. Irkçı-faşist siyasal İslamcılar, Hitler dönemini aratmayacak şekilde yalan, manipülasyon ve gerçek dışı haberler yaparak iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor. Hiçbir yetkisi olmayan sıradan bir memur durumunda olan kişi, Cumhurbaşkanı’ndan sonra en yetkili kişi unvanıyla İletişim Başkanlığı adı altında yalan haber yaymakla görevlendirilmiştir. Bu kurum rejimin yalan haber makinası gibi çalışmaktadır.

Erdoğan’ın koltuk değneği olan daha ilk günden itibaren Ermeni, Kürt ve Rum düşmanlığı ile bilinen D. Perinçek de bu koroya dahil olmuştur. Yangınların başlamasının ardından yedi gün geçmesine rağmen yangınların sabotaj sonucu çıktığı kesin olarak bilinmemesine rağmen bu ırkçı faşistler yangınların sorumlusunu “HDP”  veya “PKK” olarak ilan etmişler, Kürt halkını hedef göstermekten çekinmemişlerdir. Bu çevre her zamanki gibi kontrgerilla aparatı olduklarını göstermiştir.

Faşizm yangınlar karşısında düştüğü aciziyeti gizlemek ve halk düşmanı yüzünü perdelemek için tek bir elden servis edildiği açık olan “yangınları HDP çıkarıyor”, “CHP ile PKK yangınlarda beraber hareket etti” gibi yalan ve dezenformasyon haberlerle açıktan Kürt halkı hedefe konuyor. “Halkı kin ve düşmanlığa” sevk ediyor. Durumun bu noktaya gelmesi, AKP-MHP faşist iktidarının içinde bulunduğu durumu ve yaşananların vahametini gösteriyor.

Felaket noktasına varan yangınlar sonunda çaresizlik içerisinde yardım bekleyen halkın sosyal medyadan “Help Turkey” çağrılarına da karşı çıkan F. Altun, devreye girerek açıklama yaptı ve Türkiye’nin “itibarının” ayaklar altına alındığını ileriye sürdü. Ve hemen troller aracılığıyla “Güçlü Türkiye” etiketiyle sosyal medya kampanyası başlattı. Kendi rahat dünyaları ve koltukları uğruna halkın zor durumlarını-acılarını görmemezlikten gelen bu insanları halk unutmayacak ve gerekli dersi vereceklerdir.

 

Doğal Felaket Değil, AKP-MHP Faşizmi!

AKP-MHP faşizmi en zayıf anında emperyalistlere “emir ve her türlü şartlarınıza hazırım” mesajı vererek, bir süre daha Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Kafkaslar’da halkların başına bela olmayı sürdürecektir. Emperyalist efendileri Erdoğan’ı götürmek için henüz son kararı vermemişlerken, çeşitli ulus ve milliyetlerden halkımız Erdoğan hakkında kararını artık yangın felaketinden sonra vermiş bulunmaktadır.

Kabarık suç dosyalarına yangın felaketi de eklenecek olunursa Erdoğan ve şürekâsının suçları daha da artmıştır. “Başkanlık rejimi” adı altında uçak filoları, saraylar, altın varaklar, zırhlı araçlar, koruma ordusu, danışmanlar, tartışılan servetlerle “itibardan tasarruf etmeyen” Erdoğan, yangında bir tane söndürme uçağını çok görmüştür. Onun yerine yangın yerlerine kalabalık konvoyla giderek halkın kafasına utanmazca çay atmayı tercih etmiştir.

Orman yangınlarında hayvanların, börtü böceğin, doğanın, can kayıplarının, ağaçların yanmasının tek sorumlusu Erdoğan ve rejimidir. Yangınları önlemek için hiçbir şey yapılmadığı gibi yangınlara etkili müdahale de edilmemiştir. Erdoğan ve rejimi adeta halktan, doğadan, canlılardan intikam almaktadır.

Rejimin evlerimizi, topraklarımızı, ormanlarımızı, hayvanlarımızı, çevremizi, sularımızı, derelerimizi, tüm canlı yaşamı … kısacası yaşamı ve doğayı koruma hedefi yoktur. Rejimin tek amacı yeni yeni rant alanları ile yandaşlarını zengin etmektir.

Bu durumdan hiç kimse tek başına kurtulamaz, tek çare örgütlü mücadeledir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu