EmekMakaleler

MAKALE | “Şartlarımız zor olsa da sol cebimizden umudumuzu eksik etmeyeceğiz!”

"Sonuç olarak derinleşen krizin izleri elbette önümüzdeki günlerde artacak. Egemenlerin ve sistemin ayak takımı, bu saldırılarıyla sözde kalkan OHAL’in ruhuna da rahmet okutmaya hazır kıta beklemekte. İşçi ve emekçilerin bu korku cenderesi içerisinde yoksulluk sınırının altında yaşatılmasına mahkum edilmemesi için Sarı Yelekliler’in dünyaya yeni bir direniş dalgası şeklinde yayılan hak talep etme ve mücadelesinin yeni versiyonlarına hazırlanmamız ve bu dalgaları örmemiz gereklidir"

2019 yılı içerisinde geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere işçi, patron ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK) toplandı. Belirlenecek yeni asgari ücret 10 milyondan fazla işçi ve emekçiyi doğrudan ilgilendirirken, 2019’da yapılacak toplusözleşmeler için de belirleyici olacak. Yanı sıra oy çokluğuyla belirlenecek olan yeni ücret görüşmelerine ilk kez, asgari ücretle geçinen bir işçi de katıldı. Asgari ücret hali hazırda da Asgari Geçim İndirimi (AGİ) ile birlikte 1603 lira olarak uygulanıyor.

AÜTK görüşmeleri konusuna geçmeden evvel BİSAM’ın (Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi) geçtiğimiz Kasım kamuoyu ile paylaştığı verilere bir göz atalım. Bu verilere göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırının üzerinde yaşam koşullarını sağlaması için aylık yapması gereken harcama bin 857 TL, yoksulluk sınırı ise 6 bin 424 TL’dir. Aynı rapora göre 2003 yılında 4 kişilik bir aile günlük 13,8 TL’ye yaşam koşullarını sağlayabilirken, bugün ancak 61,9 TL’ye yaşam koşullarını sağlayabilmekte. Yani açlık sınırı 15 yılda 4,5 kat artmış durumda.

Bu raporların komisyonda görüşülmediği aşikar. Çünkü asgari ücret 2017 yılı Aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından 2018 yılı için 199 TL artırılarak 1603 TL olarak belirlenmişti. Buna karşın Eylül 2018 için bir önceki yılın aynı ayına göre yoksulluk sınırı 1181 TL, açlık sınırı 341 TL artmış durumda. Yani yoksulluk sınırındaki artış, asgari ücretteki artış miktarının yaklaşık 6 katı. Dolayısıyla raporların dahi dikkate alınmayıp, patronların söz sahibi olduğu masada asgari ücretli giderek artan baskı ile yaşamak zorunda bırakılıyor.

Raporun bir diğer bölümünde de belirtilen asgari ücretlinin sadece açlık ve yoksulluk sınırı karşısında değil, enflasyon karşısında da alım gücünü kaybettiği. Gerçek kayıp oranı geçtiğimiz yılın eylül ayına göre yüzde 9, iki yıl öncenin eylül ayına göre yüzde 11. Yani asgari ücretli enflasyon hedefleri denilerek iki yıldır enflasyona ezdirilmiş durumda. Yanı sıra dolar bazlı asgari ücretin de eridiğini belirmeden geçmeyelim. 10 milyondan fazla asgari ücret ile çalışanın bulunduğu ülkemizde bu veriler somut bir gerçeği ortaya koyuyor, işçiler ve emekçiler krizin içerisinde.

Hali hazırda enflasyona karşı eriyen ücret yer alırken, diğer yanıyla da giderek derinleşen krizde öngörülerin ters/yüz olduğu ortada. Ancak, Yeni Ekonomi Programında 2019 yılı için hedeflenen enflasyon ise yüzde 15,9’dur. Yani asgari ücret artışı için temel alınacak oran bu hedef tarafından belirlenirken, son iki yıl içerisinde gerçekleşen kayıplarla işçinin emekçinin ücreti de yok sayılacak.

Onun için her yıl işçinin-emekçinin gündemini belirleyen bu görüşmelerde ortaya çıkan sonuç, TÜİK tarafından belirlenen tutarın bile gerisinde kalıyor.

 

“Böyle ne kadar gider”

Bu yılki AÜTK’nun görüşmeleri daha sonuçlanmış değil! Lakin tartışılanlar, ortaya çıkacak sonucu şimdiden yansıtıyor. Görüşmelerde yer alan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, “Böyle ne kadar gider? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ne kadar gider? İşte gördük Fransa’da gitmediğini. Üç gün sonra bizim burada görür müyüz, görmez miyiz? Bize bağlı” çıkışı ile kendisini bir kurtarıcı olarak ortaya atsa da, metal direnişinde patron örgütleriyle bir araya gelerek, işçi ve emekçiler aleyhine ortak tutum aldığı hala akıllarda. Ve devletin belirlediği sınırlar içerisinde sendika patronluğu yaptığını unuturcasına yaptığı çıkışı, kendisinin koltuğuna mal olmadan çark etti. Fakat Atalay’ın bu çıkışı, sürecin dayattığı bir gerçek. Çünkü işçi ve emekçiler yaşanan ekonomik krizin bizatihi muhatapları.

Ondandır ki başında bulunduğu konfederasyonun içerisinde de yaşanan krize karşı muhataplarının çıkışı ile bunu yapmak zorunda kaldı. Çünkü giderek derinleşen krizde, işten atılma kaygısıyla, kıdem tazminatını elinden alma tehdidiyle karşıya kalmakta olan işçi ve emekçilerin gelecekleri ipotek altına alınmaya çalışılıyor ve bu bir öfke biriktiriyor.

 

Kriz derinleştikçe korku büyüyor!

Fabrikalar iflas bayrağını çekmeye başlamış, kriz oldu da kılıf uydurulan zamlar derken yaşamın her alanında kendisini hissettiren düşen alım gücü, iktidar başta olmak üzere patronları ve onların sözcüleri olan patronların kaygılarını artırıyor. Hal böyle olunca da işsizlik ve yoksulluk saldırıları karşısında en meşru hakları olan direnişi seçerek, sokaklarda haklarını arıyor.

Bu kural da kapitalist sistemin en çok korktuğu davranış biçimi! Fransa’da sokakları zapt eden Sarı Yelekliler karşısında Macron’un geri adım atmak zorunda kalmasında görüldüğü gibi. Atalay, her ne kadar işçilerin Metal Fırtınası’nda yarattığı enerjiyi devlet-patron işbirliği ile engellemiş olsa da işçi ve emekçilerin bu dönemde artan hoşnutsuzluğun engellenemeyeceğinin de farkında olarak, istemese de söylemek zorunda kaldı bu cümleleri.

Tabii bu korku tek başına Atalay’ın çıkışıyla açıklanamaz. Sözde “sosyal demokrat”, özde faşist niteliğinden zerrece ödün vermeyen CHP de asgari ücretin 2 bin 200 TL olması için tartışmalara dahil oldu. CHP’li Avcılar Belediyesi’nde taşeron temizlik ve fen işleri müdürlüğünde çalışan işçileri sendikaya üye oldukları için işten attığını, işçilerin direnişi ile gerçekleşen hukuk zaferi ardından işlerine dönmelerine rağmen bu defa da aylarca emeklerinin karşılığını ödemeyerek, açlıkla/yoksullukla saldırdığı dün gibi hatırımızda.

Keza hala sürmekte olan İZBAN direnişine karşı CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir halkını manipüle ederek işçilerle karşı karşıya getirme çabaları, asgari ücret tartışmaları ile paralel yaşandı/yaşanıyor. Her ne kadar “sosyal demokrat” imajını ön plana çıkarmaya çalışsalar da işçi sınıfının artan hoşnutsuzluğunun yarattığı korkudan nemalanma çabasında oldukları ve yaklaşan yerel seçimlere bu vaatlerini yatırım olarak kullandıkları açıktır.

 

Sendikalar tarihine geçsin ki…

AKP iktidarı ise yılların tecrübesini konuşturarak, her karşıt mesele de olduğu gibi Ergün Atalay ve yine Sarı Yelekliler’in hak arama mücadelesini örnek veren Fatih Portakal’ı önce havuz medyası ile linç etmeye çalıştı. Ardından “birlik ve beraberlik” naralarıyla kendilerine yapılmak istenenin bir “Gezi kalkışması”, “15 Temmuz kalkışması” olduğu şeklinde manipüle ederek, yoksulluk ve açlığı beka sorunu ile çözmeye çalıştı! Ha bu arada mutlaka tarihe geçmelidir ki, ülke tarihinde ilk kez bir sendika başkanı, bir başka sendika başkanını “insanca asgari ücret istediği ve aksi takdirde işçinin hoşnutsuzluğunu dile getireceğini” söylediği için yargıya şikayet etti!

Hak-İş’e bağlı Enerji-İş Sendikası Başkanı Mahmud Altunsoy’dan bahsediyoruz. Dalkavuklukta gelinen belki de şimdilik en uç aşama olan bu olayda Altunsoy, Ergün Atalay hakkında açıklamalarından kaynaklı savcılığa suç duyurusunda bulundu. İşçilerin çalışma koşullarını düzeltilmesi ve bunun mücadelesini vermekle yükümlü sendika başkanın bu tutumunun hem kendisinin hem de sendikasının işçi sınıfı mücadelesindeki yerini açıktan ortaya sermenin yanı sıra sanılmasın ki onun bu tutumu Atalay’ın Metal Fırtınası’ndaki tutumundan farksız!

 

Kriz varmış gibi çek kanka!

AKP iktidarının korkusunun arttığını son bir örnek ile tamamlayalım: Muş’un Korkut ilçesine bağlı Çınarardı Köyü’nde bulunan bir ilköğretim okulunda görev yapan Selvan Erek isimli öğretmen, bir öğrencisinin battaniyeden yapılan çantasının fotoğrafını çekerek, bu yoksullukla mücadele eden öğrencisinin annesini övmek ve onurlandırmak için sosyal medya hesabından paylaştığı için görevinden alındı! Burjuva medyaya göre Selvan öğretmen “PKK’li olduğunu” için bu fotoğrafı paylaşmış, amacı da “kriz varmış algısı yaratmak”mış! Tabbi ki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde önce linç edildi, ardından görevinden edildi Selvan öğretmen!

Sonuç olarak derinleşen krizin izleri elbette önümüzdeki günlerde artacak. Egemenlerin ve sistemin ayak takımı, bu saldırılarıyla sözde kalkan OHAL’in ruhuna da rahmet okutmaya hazır kıta beklemekte. İşçi ve emekçilerin bu korku cenderesi içerisinde yoksulluk sınırının altında yaşatılmasına mahkum edilmemesi için Sarı Yelekliler’in dünyaya yeni bir direniş dalgası şeklinde yayılan hak talep etme ve mücadelesinin yeni versiyonlarına hazırlanmamız ve bu dalgaları örmemiz gereklidir.

Hak arama mücadelesinin meşruluğunu, haklılını haykırmak için krizin hoşnutsuzluğunu sokaklara taşıyalım. Selvan öğretmenin battaniyeden yapılan çantayı sosyal medya hesabından paylaşırken ki kullandığı şu ifadeyi unutmadan! “Şartlarımız ne kadar zor olsa da sol cebimizden umudumuzu eksik etmeyeceğiz!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu