Manşet

MART; Acı, Hüzün ve İlle de İsyan Yüklü!

Sınıf mücadelesinin hemen her alanında; saldırı ve kuşatmanın, buna karşı gelişen direniş ve mücadeleyle iç içe geçtiği yoğun bir süreci hep birlikte yaşıyoruz.
Hakim sınıflar, iktidarlarını korumak, dahası güçlendirmek ve emperyalist efendileri adına soyundukları taşeronluk rolünü daha verimli bir şekilde yerine getirebilmek için büyük bir gayret sarf ediyor.

Bu çaba, toplumun tüm kesimlerine yönelik azgın bir devlet terörü, baskı, sindirme, gözaltı ve tutuklama furyasında karşılığını buluyor. Toplumun temel direnç noktalarına-güçlerine karşı sürdürülen bu kuşatma operasyonları elbette yoğun bir ideolojik manipülasyonla eşgüdümlü biçimde ilerliyor.

Hakim sınıfların  kadir-i mutlak olduğu, onlara kimsenin, hiçbir gücün karşı gelemeyeceği ve yenilmez olduklarına dair inançla yüklenen “umut kırma” konsepti her operasyonla yeniden güncelleniyor.
İşçi sınıfı ve emekçilerin binbir emekle ve mücadele sonucu elde ettikleri haklar bir bir gasp ediliyor. Binlerce işçi, bir gecede toplu sözleşmesiz, güvencesiz bırakılıyor. Çalışma yaşamı korkunç bir sömürü çarkına dayanan taşeronlaştırma denizinde boğulmak isteniyor. İşçi sınıfının, insanca, özgür ve örgütlü bir yaşam mücadelesinin önüne daha yüksek duvarlar örülüyor.
Buna paralel “İkinci İmralı” süreci adı altında sahte barış nutukları atılarak Kürt ulusal mücadelesi tasfiye edilmek isteniyor. Kürt ulusunun, Kürt halkının 30 yıllık savaş gerçekliği içinde ödediği ağır bedeller üzerinden yarattığı değerlere alçakça saldırılıyor. Kürt ulusunun temel demokratik taleplerinin karşılanmasına dönük en ufak bir adım atılmazken tam aksine kardeşlik masalları eşliğinde, “kale- kol”ların inşası sürüyor, operasyonlar tüm hızıyla devam ediyor.
partizanEgemenler, “karşısında kimsenin duramayacağı kadar güçlü estiği”ni iddia ettikleri “bahar havası”nda adını “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi” verdikleri kanunla ulusal, devrimci ve sosyalist yönelik sistematik saldırıların da yeni bir adım daha atıyor.

Devrimci ve ilerici güçlerin  dalga dalga yayılan bu saldırganlıktan azade olması düşünülemez. Avukatlar, sendikacılar, devrimci ve sosyalist basın çalışanları büyük bir medya bombardımanı eşliğinde gözaltına alınarak tutuklanıyor.
Elbette tüm bunlar gerçeğin sadece bir yüzünü oluşturuyor.

Bahsi geçen bu saldırganlığa karşılık işçi sınıfının, emekçilerin; Kürt ulusunun, devrimci, ilerici güçlerin direnişi de kesintisiz bir biçimde sürüyor.

Kış aylarını ağır ağır geride bırakmaya başladığımız şu günlerde bizi şanlı ve çetin mücadele günleri bekliyor.

8 Mart’tan 21 Mart’a Direniş
Baharın müjdecisi Mart ayı, ülkemiz sınıf mücadelesi açısından birçok önemli gündemi bağrında taşıyor. Emekçi kadınların insanca çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret uğruna direniş bayrağını göğe çektiği 8 Mart’la karşılayacağız baharın ilk gün ışıklarını. Emekçi kadınların; cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürüye tabii tutulduğu, sokak ortasında eş, kardeş ve devlet terörüyle katledildiği ülkemizde, 8 Mart’ta isyanın ve direnişin türküsünü söylemek bir o kadar anlam kazanıyor.

8 Mart 1857’den bugüne uzanan direniş meşalesi, 12 Mart’ta Gazi sokaklarında 15 Mart’ta ise Ümraniye’nin isyan yüklü caddelerinde harlanacak.12 Mart 1995’te direnişçi ve muhalif kimliği ile öne çıkan Gazi Mahallesini “hizaya” getirmeye karar veren hakim sınıflar burada büyük bir katliama girişti. Ancak karşılarında 17 şehit uğruna sokak sokak, barikat barikat direnen Gazi halkını buldular. Tarihler 15 Mart’ı gösterdiğinde bu kez direnişçilerin kanıyla sulanan Ümraniye’ydi.

Takvim yaprakları 16 Mart’ı gösterdiğinde Beyazıt Meydanı tanık olacaktı faşizmin katliamcı yüzüne. 16 Mart 1978’de devletin koruyup, beslediği faşistlerin demokrat, devrimci öğrencilerin üzerine bomba atması sonucu 7 gencin cansız bedeni toprağa düştü. Faşizmin katliamcı, vahşi yüzü 1988’in 16 Mart’ında Kürt halkının büyük tradejisi ile bir kez daha gözler önüne serildi. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, kimyasal silahlarla 5000’den fazla Kürdü katletti.

Bu, tarihin gördüğü en büyük katliamlardan biriydi. Kürt halkı bu tarihi bir daha unutmamak ve öfkesiyle her daim harlamak üzere kalbinin derinliklerine gömdü.
Zalim Dehak’a başkaldıran Demirci Kawa’nın örsü ile çekici arasında biledi direnişini. Kürt halkının zulme, yok sayılmaya karşı isyan ve direniş gününü temsil ediyor 21 Mart.

Kürdistan’ın diğer parçalarında olduğu gibi T. Kürdistanı’nda da direniş, zebanilerin akıttığı kanla kızıla kesti. Newroz, Kürt halkının ödediği bedellerle Türk devletinin imha, inkar ve asimilasyon politikalarına karşılık direnişin, umudun adı oldu ve bir direniş geleneği halini aldı.

kaypakkayaNewroz’un Meşalesi Kaypakkaya’nın Direnişiyle Alazlanacak!
Newroz’un meşalesi, 18 Mayıs 1973’te Amed zindanında 90 günlük işkenceler karşısında destansı bir direniş segileyerek “ser verip sır vermeyen” Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın direnişiyle alazlanacak.
Hakim sınıflar, İbrahim Kaypakkaya’yı katlederek ondan kurtulabileceklerini düşünmüşlerdi. Ne var ki aradan geçen 40 yıl boyunca yok olmak şöyle dursun Kaypakkaya milyonlar olup çoğaldı.

İşçi sınıfına ve çeşitli milliyet ve inançlardan halkımıza mal oldu. Kaypakkaya, egemenleri yalnızca işkencede baş eğmez tavrıyla yenilgiye uğratmadı. O bu direnişe kaynaklık eden Marksist- Leninist-Maoist fikirleri ülkemiz topraklarına uyarlayarak, ülkemiz devriminin yolunu çizdi. Kürt ulusal sorunu, Kemalizm başta olmak üzere bir dizi konuda 50 yıllık suskunluğu parçaladı.

Newroz ateşi, Kaypakkaya’nn 40 yıl önce yaktığı isyan ateşiyle birleşecek, karanlıkları aydınlatacaktır. Kürt halkının isyan türküleri Kaypakkaya’nın direniş ezgileri ve parlak fikirleriyle buluşacak!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu