Makaleler

Mevzubahis işçilerse, 3’ün, 5’in Lafı Olmaz!

“Antep’te 4. Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Galvaniz fabrikasında patlama nedeniyle 5 ölümüz var. Neyse 8….”

Bu cümleler; geçtiğimiz günlerde yaşanan Antep 4. Sanayi Sitesi’ndeki patlama ile ilgili olarak; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ağzından döküldü. Zaten bunlar dışında da bir şey söylemedi Başbakan. Rahmet diledi ve sonra devam etti konuşmasına.

Sanki çok küçük bir detaydan ibaretti sayıları Başbakan için. 8 miydi, 5 miydi? Ya da ikisi arasında fark var mıydı? Ne demişti daha önce de; göçük altında kalan maden işçileri için, “Ölüm bu işlerin doğasında var.” Aynı anlayışın başka bir biçimi de; Başbakan’ın şürekasından ve daha açık bir biçimde gelmişti; “Güzel öldüler!”

“İhbar yoksa, devletin sorumluluğu yoktur.” Bu sözler de yine aynı kaynaktan, yine aynı fütursuzluktan beslenen cümleler. Onlarca işçinin öldüğü OSTİM patlamasından sonra zikredildi bunlar da. Güvencesiz-güvenliksiz çalışmayı esas çalışma biçimine getirmek için adeta çırpınanlar, aymazca sorumluluğu işçilere, yani katledilenlere atıyorlar.

Kanımız karıştı terimize…

Adeta işçinin aldığı nefese bile göz dikiyor bugün devlet. Özel İstihtam Büroları açıyor mesela, yani modern çağın köle pazarlarını. Ne zaman, kime çalıştığı bile belli olmayan bir çalışma yaşamı. Hem de öyle bir yaşam ki bu… Öyle bir yaşam ki dayatılan, ne iş güvencesi var ne de işçi sağlığı. Eti Maden’de olduğu gibi; 14-15 saat kesintisiz çalışıp üstüne bir de kaza geçirdiğinde muhatap bile bulunamıyor.

Yıllardır egemenlerin en çok üstüne uğraştığı noktayı oluşturuyor bunlar. Torba Yasa ile sahte bir örgütlenme hakkı tanıyor sana önce. “Birden fazla sendika…” diyor. Sınıf işbirlikçi, 1 Mayıs’larda Bakanlarla kokteyller veren sendikaları alabildiğine sürüyor piyasaya. Sendikalar yasası ile önce barajı düşürüp, sonra da sektör aralığını genişleterek 27 sendikayı tasfiye ediyor böylece. Yani örgütsüz bir çalışma hayatı, güvencesiz bir gelecek sunuluyor emekçilere. Tam bir köylü kurnazlığı yani.

Yetmiyor tüm bu yaşananlar; yıllarca güvencesiz, sağlıksız koşullarda çalışarak adeta kendi bedenini tüketerek patronların düzenini ayakta tutmanın karşılığı, daha fazla yoksulluk, açlık sınırının altında bir yaşam oluyor. On yıllarını vererek çalıştırıp, kıdem tazminatını gasp ediyor egemenler.

Dışarıda milyonlarca işsiz varken, düzen her gün daha fazla işçiyi katlediyor. Onlar için işçinin bedeni, kimi zaman Tuzla’da olduğu gibi kum torbası yerine kullanılıyor, kimi zaman 300 TL’lik bir masraftan kaçınılarak kot taşlamadaki gibi Slikozis hastalığına mahkûm ediliyor. Akıllara kazınan onlarca örnek var bu şekilde; Davutpaşa patlamasında ölen işçiler, Elbistan’da toprağın altında kalan işçiler, Zonguldak Karadon’da göçükte ölen işçiler… Yani her örnekte, kanımız daha fazla karışıyor terimize…

İş sağlığı ve iş güvenliği noktasında; 1800’lü yıllara rahmet okutan ülkemizde egemenler açısından, tüm örneklerde ölen, katledilen, ölümü değersiz olan hep işçiler… Tabii tüm pişkinlikleri ile ifade etmekten hiç çekinmiyorlar bir de. Ne diyordu Başbakan Tuzla Tersanelerindeki iş cinayetleri ile ilgili olarak; “Maalesef iş kazaları ve ölümler çerçevesinde dönen tartışmalar sektörün başarılarını gölgeleyecek düzeye ulaşmıştır.”

taseron-cumhuriyetine-hayirYani egemenler için işçinin sağlığı hatta varlığı-yokluğu bile kâr endeksli bir biçimde tartışılıyor. Bir insanın yaşamı, sektöre ve sektördeki şirketlerin prestij kaybına göre ölçülüyor. Tüm bu ahlaksızlık akıllara ünlü bir sözü getiriyor: “Kapitalist sistemde her şey metalaştırılmak ve pazara sürülmek için vardı… O gölgesini satamadığı ağacı keser.”

Yani, bugün Antep 4. Organize Sanayi’deki patlama üzerinden yaşananlar tam da bu tablonun ürünleridir. Sistem sömürünün penceresinden bakıp, kâr endeksli tartışıyor. Özcesi; Antep’teki işçi katliamı ile ilgili olarak Başbakan’ın sözlerini yadırgamamak gerekiyor. Onlar bu tablonun ressamları… İşçinin aldığı nefesten kâr edecek bir şey bulmaya çalışan bir avuç sömürücü asalak. Ve onlar için işçi öldüğünde üç’ün ya da beş’in lafı olmaz; dışarıda milyonlarca işsiz varken. Onlara üç’ün beş’ten farkını öğretecek olan sınıfın daha fazla örgütlenmesi, sömürüsüz bir dünyanın dersini alanlarda vermesidir. Bu dersi ise ancak ve ancak işçi sınıfının devrime uzanan yumrukları verecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu