GüncelManşet

İran-Türkiye ve açığa çıkacak “sinerji”

İran-Türkiye arasındaki ilişkiler Osmanlı’dan bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleye gelmiştir. Karşılıklı çıkar ve güç oyunlarının belirleyici olduğu bu süreçte ilişkiler dönem dönem kopma noktasına gelmiştir.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte ise ilişki, daha çok bölgesel olarak öne çıkan bir aktör olma, etkinliğini artırma ve karşısındakine kabul ettirme şeklinde sürmüştür. Her iki devletin uzlaştığı tek konu ise diyebiliriz ki kendi sınırları içerisinde yaşayan halklara dönük baskı sindirme ve asimilasyon politikaları olmuştur. Bu sürecin öne çıkan birlikteliği ise Kürt ulusal sorunu etrafındaki birliktelikleri olmuştur.  Gerek İran devleti gerek TC, Kürt ulusunun ulusal hakları noktasında aynı faşizan tavrı göstermiş, aynı kulvarda yol almışlardır.

Aralarındaki çıkar çatışmalarına rağmen gösterdikleri bu birlikteliğin bir diğer ayağını ise yaşadıkları toplumsal muhalefetlere karşı sürdürmüşlerdir.

Emperyalist-kapitalist sistemin Ortadoğu’ya dönük politikalarında ise bu iki devlet farklı kulvarda yer almışlardır. Kurulduğu günden bu yana emperyalizmin sadık bir uşağı olan TC, özellikle AKP iktidarı ile birlikte bölgede ılımlı İslam modeli olarak bölge halklarına sunulmaya çalışılmıştır. İran ise bu dönemde geliştirdiği nükleer enerji nedeniyle emperyalist bloklar arasında Rusya-Çin tarafında kalmıştır.

Arap isyanları (Tunus, Mısır, Libya, vb.)başını ABD’nin çektiği emperyalistler açısından Ortadoğu’yu ve Arap dünyasını daha önemli bir noktaya taşımıştır. Gelişen halk hareketlerinin emperyalistlerin bölgedeki hegemonyasını ve işbirlikçi-uşak devletleri sallaması bu konuda harekete geçmeye itmiştir. Zira bu süreçte Türkiye, Katar, BAE olmak üzere emperyalistlerin bölgedeki karakollarının yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. Yine bu süreçte özellikle Suriye’de çıkarılan iç savaş ve bu savaşın beklenildiği gibi sonuçlanmaması, emperyalistlerin politikalarında değişikliklere neden olmuştur. Bizzat devşirdikleri ve besledikleri bu cihadcı örgütlerin, diğer ülkelerde kısmi başarılar elde etse de Suriye meselesinde artık işlevini yitirmesi ve artan kamuoyu baskısı emperyalistleri bu örgütlere karşı “bir şeyler yapmaya” itmiştir.

Özellikle TC’nin Suriye meselesinde takındığı tavır batılı emperyalistleri bölgede daha etkin bir aktör bulma eğilimine yöneltmiştir. İşte İran la emperyalist ülkeler arasında başlatılan süreçte bu noktada devreye sokulmuştur.  Süreç yine T.C. üzerinden İran emperyalist-kapitalist sürece dâhil edilmeye çalışılıyor. İşte İran ve T.C.arasındaki enerji anlaşmasının arka plandaki fotoğraf karelerini bunlar oluşturuyor.

İran açısından;

Uygulanan ekonomik yaptırımlardan dolayı sıkışan pastadan daha fazla pay almak isteyen bunu yaparken de bölgedeki etkinliğini mümkün olduğunca az taviz vererek çıkmak isteyen İran da bu durumdan çok şikâyetçi değil. Zaten hali hazırda nükleer enerji konusunda belli bir gücü elinde bulunduran İran bu güç ile olabildiğince fayda sağlamanın peşinde. Zira başını Rusya ve Çin’in çektiği müttefiklerinden Rusya’nın yaşadığı kriz ve doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaşacak olması İran’ın iştahını kabartıyor.

Uşaklıkta sınır tanımayan Türkiye ise bölgede ‘stratejik derinliği’ kaybetmenin telafisini bu fırsatla değerlendirmek istiyor. Ayrıca bunun yanında İran’la gerilen ilişkileri düzeltmek ve ekonomik anlamda da İran pazarına açılmak isteyen TC için bu kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak duruyor. Ekonomik anlamda 10 milyar dolar civarındaki ticaret hacminin olması artık denizin kuruduğu ekonomi için de önemli bir fırsat olarak duruyor. Son on yıllık süreçte doğal yaşam alanlarını ekonomik ranta çevirerek kısmı bir ekonomik hareketlilik yaratan TC son süreçte HES ve nükleer enerji adımları ile ekonomik olarak yeni bir rant alanı yaratma peşinde. Bu çerçeve de çeşitli uluslar arası şirketlerin yeni Pazar alanı olmaya yeltenmiş durumda. Rusya ile yakın bir süreçte nükleer enerji kurulması konusunda anlaşan Türkiye bunu yaparken kendi hukukunu bile takmaz durumda. Emperyal dizaynın yapıldığı ülkelerde özellikle inşaat şirketleri ile girerek ekonomik rant sağlayan Türkiye için İran sıkışan ekonomik gidişata dair nefes aldıracak yeni olanakların da başlangıcı olarak duruyor.

 Suriye’de Kürtleri IŞİD üzerinde sıkıştıracağını düşünen Türkiye açısından Kürt ulusal meselesinde başından beri bir müttefik olan İran’la ilişkilerin normalleşmesi ayrıca önem taşıyor tabi bunu yaparken de emperyalistlerden icazet alarak onların gözüne tekrar girmeye çalışıyor.

 

  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu