GüncelManşet

(Röportaj) “Türkiye bizim için hala sakıncalı”

İstanbul: Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biridir İstanbul’un en şirin semtlerinden olan Samatya. Yüzyıllara (beki de bin yıllara) varan bir tarihi vardır. Samatya son aylarda yaşlı Ermeni kadınlara yönelik art arda gerçekleşen saldırılarla gündeme geldi. Evinde darp edilen Turfanda Aşık, yine evinde katledilen Maritsa Küçük ve son olarak evinin önünde darp edilerek gözünü kaybeden Sultan Aykar… 1915’te Ermeni halkına yönelik gerçekleştirilen soykırımın 100. yılına yaklaştığımız şu dönemde yaşanan bu olaylarla bir kez daha TC devletinin ırkçı, kırımcı, asimilasyoncu politikasından bir şey kaybetmediğini, aksine dönem ve koşullara göre bu politikalarını yeniden ürettiğini görüyoruz. Son olayların ardından bölgede yaşayan Filor Uluk’la sohbet ettik. Hem saldırıları hem Samatya’yı hem de Ermenileri konuştuk.

 

“Vatan haini”nin Ermenicesi…

ÖG: Samatya Ermenilerin bir arada olduğu az sayıda semtlerden biri. Son yaşanan olaya kadar burada durum nasıldı?

Filor Uluk: Samatya aslında Ermenilerin geleneklerini, göreneklerini daha rahat yaşadıkları bir semt. Çok eskilerde de yine böyle şeyler yaşanıyordu. Yıllardır burada yaşayan biri olarak söylüyorum bu tür olaylarla ya devletinde farkında olduğu ya da destelediği bir şey olarak her an saldırıya maruz kalabiliriz. Diken üstünde yaşanıyor. En rahat yer olmasına rağmen Ermenilerin kendilerini çok da rahat hissettikleri bir yer değil aslında. Ama eskiden çok daha rahattı. Şimdi bu soykırım anmalarıyla ve Hrant’tan sonra çok yükseldi bu ırkçılık.

turkiye bizim icin hala sakincali3– Samatya’da yaklaşık olarak kaç Ermeni aile yaşıyor?

– Muhtarın söylediğine göre bölgenin 4’te 1’i Ermeni. Aslında daha kalabalıktık, ancak özellikle yurtdışına çok fazla göç veriyoruz. Mesela aileler çocuklarının burada kalmasını istemiyor, yurt dışına gönderiyor. Yani Türkiye bizim için sakıncalı.

– Peki ailelerin kendi aralarındaki iletişimi nasıl?

– Ermeniler cemaatçi bir halktır, toplumdur. Kendi içlerinde son serece sosyaldir. (Ama kendi içlerinde.) Siyasal değiller. En büyük maraza da sanırım bundan çıkıyor. Onda uyanmış olan bir bilinç varsa bile bu asla dışarı vurulmaz. Kendi içlerinde dahi çok tartışma yürütmezler.

– Bu kapalılığın nedeni ne peki sence?

– Korku. Başka hiçbir şey değil, korku. Haklı olduğunu bilirsin, ama bu da gücünle de doğrudan orantılı. Tedbir, korku… Başka ne denilebilir? Bir de kendi tarihini dahi öğrenemeyecek kadar “cehalet”. Gerçi yeni jenerasyondan umutluyum.

– Ben de onu soracaktım. Ermeni gençler kendi kültürüne, diline sahip çıkma noktasında neler yapıyorlar?

Bir kere eğer eğitim düzeyinde konuşacak olursak, çok yetersiz. Zaten her zaman yara aldığımız bir şey aslında. Dilin kaybolması gibi bir şey söz konusu olabilir bana göre. Niye böyle söyledim? Mesela benim dönemimde, ilkokulda Ermeniceyi öğrenip okuldan mezun olabilirdin. Ama şimdi Ermeniceyi öğrenme sansın yok. Ermeni tarihi Türkçe öğreniliyor. Hoş müfredata bağlı olarak

O tarihi Ermenice öğrensen ne olur! “Vatan haini”nin Ermenicesini öğreneceksin. Zaten o derslere asla Ermenilere öğretmenlik yaptırılmaz. Tarih, coğrafya, edebiyat, Türkçe… Dile çok fazla hâkim olmasına rağmen, Ermeniler yapamaz öğretmenlik. Devlet memuru da olmaz.

 

“Ermeni cemaatinin neredeyse tek varlık yeridir kilise”

– Konuşurken Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından buraya yönelik ciddi bir baskı olduğunu söyledin.

– Baskıdan ziyade toplum Hrant’la birlikte artık hedef olduğunu düşünmeye başladı. Yani böyle bir durum da söz konusu. Tabii Hrant’dan sonra sorgulama başladı. Bu da çok önemli bir geçiş diye düşündüğüm bir süreçtir. Bu yüzden dolayı yeni nesilden umutluyum.

– Samatya’da Ermeni Okulu var mı?

Var. Hem de bu saldırıların cinayetlerin falan işlendiği sokağın üstünde. Buradaki en büyük Ermeni okulu Samatya’dakidir.

– Kaç kilise var?

– Samatya’da çok kilise var. Ama aktif olan sadece bir tane. Cuma günleri gidilip dua falan edilen ayin yapılan bir kilise.

– Peki orada katılım nasıl oluyor?

– Çok yüksek katılım var. Ermeni cemaatinin neredeyse tek varlık yeridir kilise. Dernek ve kilise bünyesinde olduğu için gençler de gidiyor. Burada bize ait her okulun bünyesinde bir dernek vardır mutlaka. Sosyal, kültürel faaliyetler yoğundur. Ama buralara asla “siyaset” girmez. Ermeniler belki en fazla süreci takip ederler, ama “siyaset” içinde olmazlar. İstisnaları var mutlaka. Ama geneli böyledir. Mesela Ermenice bir pankart yazmıştım. “24 Nisan bir daha asla” diye. Buna ilk kiliseden tepki geldi. “Niye böyle şeyler yazıyorsun, başımızı derde sokacaksın” diye. Bana saygı duyarlar, ama eleştirirler de. “Ne işin var? Evinde otur, kadınsın. Çocuğunu büyüt” derler.

 

turkiye bizim icin hala sakincali2“Devletin Ermenilerle hesabı hiç bitmeyecek”

– Biliyorsun son dönemde özellikle de yaşlı kadınlara yönelik saldırılar gerçekleşti. Bunları nasıl yorumluyorsun?

– Aslında bir anda olmadı. Biz her gün bu anlamda tacize, saldırıya, hakarete maruz kalıyoruz. Yani günlük yaşamımızın bir parçası bu. Her Ermeni, mutlaka bir şekilde tacize, baskıya her koşulda maruz kalıyor. Devlet erkinin bile sürekli dilinde böylesi hakaretler var. Dahası var mı? Ön tekerlek nereye arka tekerlek oraya. Ben bunun en önemli sebeplerinden biri olarak Ermeni-Kürt yakınlaşmasından duyulan rahatsızlığı düşünüyorum. Ermenilerin göç alması için yapılan bir şey.

– Türkiye’deki Ermeni toplumunun kendi hakları için mücadele etme noktasında Kürt hareketinden güç almasından bir korku duyulduğu doğrudur. Ancak Ermeniler söz konusu olduğunda (Hrant, Sevag örnekleri var yakın zamanda) neden bu kadar “hassaslaşıyor”?

– Esnemek istemiyor. Asla esnemez de zaten. İşte Ermenilerin 1915’te soykırım yaşadığını biliyorum. Bu bilgiye sahibiz. Her ne kadar politik olmasak da böyle bir var oluşun önkabulüyle dünyaya geldik. Büyüdük ve çocuklarımızı bu anlamda, böyle inanarak, böyle bilerek büyütüyoruz. Bunun karşısında dolayısıyla tarihle yüzleşmek elbette işine gelmeyecektir. Bir de tazminatmış, toprakmış gibi endişeleri var. Aslında Ermeni sorunu, bana göre, Kürt sorunundan çok daha büyük bir sorun devlet için. Bu yüzden Kürt özgürlük hareketi ile ilgili süreç bu kadar ağır işliyor. Çünkü sadece bugünle yüzleşemezsin, bu sorunu çözüp üzerinden devam edemezsin. Mutlaka geçmişe dönmek zorundasın. Geçmişin ışığı olmadan gelecekten yol alamazsın. Bu yüzden devletin Ermenilerle hesabı hiç bitmeyecektir.

– Samatya’daki son olaylar karşısında insanların tepkisi nasıl?

– Şimdi Ermenilerin kendi içlerindeki tepkileri farklı. Dışarıya yansıttıkları tepkileri farklı. Ama hepsinde ortak kanı tüm bunların sistematik bir saldırı olduğu. Ermeni de, Türk de, Kürt de bu şekilde düşünüyor. Çünkü bunun başka açıklaması olamaz. En başta hedef, sonuca ulaşmak için çok dikkatli seçiliyor. Yaşlı, yalnız ve kadın. Bir kere bu seçimde bile çok ciddi bir mesaj var. Özellikle evinde yani “en güvenli olduğu mahrem yerinde” bu olaylar gerçekleştiriliyor. Burada da bir mesaj var, “en güvenli yerinde bile biz bunu yaparız.” Bu olaylardan sonra belediye başkanı gitmiş vakfa, “güvenlik önlemleri alacağız. Kamera takacağız. Burada simitçi, bilmem neci olarak sivil polisler görev yapıyor. Artık güvendesiniz” demiş. Maritsa yayadan (yaya, Ermenice’de “büyükanne” anlamına geliyor) sonra karakola 50-100 adımlık bir evin önünde Sultan yayanın saldırısı nasıl gerçekleşti peki? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Buradan 2 tane mesaj çıkıyor. Ya “biz yetersiziz” ya da “biz göz yumuyoruz.” Bana göre göz yumuyor. Bir saldırı gerçekleşmiş, hiç bir şey bulamamışsın, soruşturma açmamışsın buna dair. Ardından hikâye yazılıyor; yok küpeleri alınmış da, yok bilmem ne! Bir hırsız yaşlı bir insanı koma derecesinde döver mi tek bir şeyini çalmak için?

O gün o eylem (27 Ocak; HDK, İHD ve Nor Zartonk tarafından Samatya’da gerçekleştirilen ortak eylem) sırasında hep kenarda kalıp sağı solu izlemeyi tercih ettim. Birçok Ermeni perdelerinin arkasından çok baktı. Onu fark ettim ve çok üzüldüm. Aslında katılmak istiyor insanlar ama katılamıyor.

– Mesela bazen bir konuşma geçer. Komşu der ki “Sen Ermeni miydin?” Biraz şaşkındır. Böyle diyaloglar hiç yaşandı mı sende?

– Değişiyor, hem de nasıl değişiyor. Hatta şu işte 2006 Fransa’da sokırım ile ilgili yasanın parlamentoya geldiği süreçte en yakın dostum dediğim insanların bile tavrı değişti. Bir gün bir arkadaş bende oturuyor. O sıra telefon geldi “Fransa hikâyesi nedir Filor? Ne düşünüyorsun?” dedi. Ben de “Bunlar bir gün mutlaka konuşulacak. Bugün olmazsa yarın konuşulacak. Kaçınılmaz” gibi şeyler söyledim. Evdeki arkadaşım “Eee sen de Filor! Ne bu böyle Ermeni meselesi! Baksana kızım; Türkiye’de yaşıyorsun, senin evin var ama ben kiralarda sürünüyorum” dedi. “Abla” dedim “kimse bana evi durup dururken vermedi. 12 yaşımdan beri makinede çalışıyorum. Bak okuyamadım. Orta 2’den çıktım okuldan. Okuldan alınış sebebim de Ermeni olmamdı.” Okulda bize iğrenç bir şekilde laf atılırdı. Böyle bir ortamda büyüdük. Benim duyduğum lafları çocuğum da duydu. Kaç nesil böyle aşağılanmış, hakaret edilmiş…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu