GüncelMakaleler

SÖYLEŞİ | SAG direnişçileri ve refakatçileri ile söyleşi (1)  “Önümüzde engebeli yollar var ve bu yolları birlikte aşacağız!”

Zafere ulaşan bir eylemlilik süreci nasıl hissedilirse öyle hissettik. Yani coşku, umut, birçok duyguyu birarada yaşadık. Dirençli hissettik kendimizi. Ve kesinlikle güçlü!

DTK Eşbaşkanı ve HDP Colemerg Milletvekili Leyla Güven’in Kürt ulusal önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması için başlattığı ve dalga dalga büyüyen süresiz açlık grevi direnişinde TKP-ML dava tutsakları da yer aldı.

Özgür Gelecek olarak SAG direnişinde eylemcinin yanında 24 saat kalan ve süreci birlikte omuzlayan refakatçilerle de söyleşi yapmanın önemli olduğunu düşündük.

Bu nedenle hem SAG direnişçisi Hiyem Yolcu hem de refakatçiler Deniz Akbıyuk ve Yelda Öztürk ile yaptığımız söyleşiyi yayımlıyoruz:

 – Öncelikle ÖG olarak kazanılan zafer vesilesiyle sizleri kutluyoruz. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin bir nebze olsun kırılması ile sonuçlanan zaferin ardından siz bir bütün sürecin sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hiyem Yolcu: Direnişin zaferle sonuçlandığı tartışmasızdır. 8 yıllık bir süreçten sonra Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüşmesi kesinlikle SAG eyleminin kararlılığı sonucu gerçekleşmiştir. Öcalan üzerindeki tecridin politik süreçlerden ayrı ele alınamayacağı kesindir. Devlet bu tecrit ile kendi yasalarını da uygulamamış olmaktadır.

Elbette ki bugün avukat ve aile görüşü yapılırken, yarın belki yine aynı yasaklarla kendi hukuklarını uygulamamaları durumu ile karşılaşacağız. Evet ne yazık ki “yasal hak” olarak görünen şeyler bile direnişle, eylemlerle ancak kısmi olarak elde edilebiliniyor.

Bundan sonra da öyle olacaktır. Bu yanıyla zaferin anlamı “tecridin sonlandırılmasından” çok tecridin “kırılması” şeklinde ifadelendirilebilir. En önemlisi de bu konunun gündemden düşürülmemesi ve tecride karşı mücadelenin genel olarak yükseltilmesidir.

Sürecin en başında “zafer bizim olacak!” demiştik. Evet, zafer bizim oldu. Artık bundan sonrasında mücadelenin farklı alanlarını birlikte örmek önem taşıyor.

Yelda Öztürk: Büyük bir direniş sürecini geride bıraktık. Eylemi bedensel olarak üstlenen grevciler, yanındaki refakatçiler, dışarıda çocukları ile beraber bu süreci her an yaşayan, hisseden anneler, greve girmek için can atan ama sağlık sorunları veya başka durumlardan kaynaklı eylemci olamayanlar…

Bu süreç gerçekten de böyle yaşandı. Eylemciler binlerce kişiydi ama toplamda bunun çok üstünde bir sayıyla omuzlandı bu süreç. Yılgınlık değil umut hakimdi eylemimize. Dayanışmanın, iradenin, inancın bu kadar yoğun yaşandığı bu eylem doğal olarak beraberinde zaferi getirdi.

Kürt ulusunun tecride karşı yarattığı bu dinamik hepimizi hareketlendirdi ve salt eylemin savunucuları değil, eylemci olmanın zorunluluğunu bir daha gösterdi. Bir damla idi, denize evrildi. Zaferi hep birlikte ellerimizle ördük.

Deniz Akbıyuk: Yani bizim için zordu ama oldukça da öğretici bir süreçti diyebilirim. Bu anlamda bence -ki yoldaşların da katılacağına eminim- zafer iki yönlü değerlendirilmeli…

En başta, uzun süren kararlı bir direnişin ardından taleplerin kabul ettirilmesi ve tecridin bir nebze olsun kırılması ile elde edilen zafer; diğer yandan sürecin bir bütün öğretici ve deneyim kazandırıcı olması ve bunun bizlere kattığı değerin zaferi…

Bu süreçte devrimci dayanışmayı, Kürt ulusunun taleplerini amasız, fakatsız savunmayı bir kez daha pratikte öğrendik, içselleştirdik. Ayrıca böyle bir sürecin içinde olarak aslında bilmediğimiz, tanımadığımız yeni duygular, pratik anlamda deneyimler kazandık, öğrendik.

Bunlar çok değerli ve bence büyük bir zafer!

– Zafer haberi geldiğinde neler hissettiniz, nasıl tepki verdiniz?

Y.Ö: Elbette coşkuyla karşıladık bu haberi! İlk tepki gözyaşları oldu birçoğumuz açısından. Deniz ile birbirimize sarıldık, aynı duyguyla, aynı hisle…

Sonra eylemcilerle ve diğer refakatçilerle tabii… Zafere ulaşan bir eylemlilik süreci nasıl hissedilirse öyle hissettik. Yani coşku, umut, birçok duyguyu birarada yaşadık. Dirençli hissettik kendimizi. Ve kesinlikle güçlü!

H.Y: 2 Mayıs’ta avukatların görüşe gitmesi bizler açısından önemli bir adımdı. Elbette ki ilk soruda da vurguladığım gibi defalarca da gidilse anayasal hakların, uluslararası sözleşmelerin vs. gerektirdiği hukuka bile her an uymayabileceklerini biliyoruz.

Bununla birlikte mahkemenin görüş yasağı kararını 8 yıl sonra kaldırması, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün tüm kameralar önünde açıklama yapmak zorunda kalması, avukatların tekrar gidişi sürecin önemli kazanımlarıydı.

SAG direnişinin sonlanma olasılığını artırmıştı. Bu nedenle bir ölçüde haberi bekliyorduk diyebilirim. Haberi Pazar günü aldık. Birçok arkadaşın ve yoldaşların gözleri doldu. Birbirimize sarıldık. Kazanımla sonuçlanmış olması hepimiz için değerli olandı.

D.A: Haber gelmeden önce olan gelişmelerin takibi ile birlikte aslında her an gelmesini bekliyorduk zaten. Ama kulaklarınla duymak elbette ki farklı… O sırada kitap okuyordum ve avludan haberi getiren arkadaşın sesini duyar duymaz aşağıya koştum.

Tam olarak anlamaya, kavramaya çalışıyordum derken yoldaşlar geldi ve birbirimize sarılıp ağlamaya başladık. Tutamadık kendimizi, ki tutmaya da aslında ihtiyaç yoktu. İşte buydu, zafer kazanmıştık. Bedenini açlığa yatıranların, kendini bu yolda feda edenlerin zaferiydi bu.

Ve elbette ki biz bu mutluluğun gözyaşını da dökecektik. Yani o an hisler nasıl tarif edilebilir, gerçekten bilmiyorum, zor.

 – SAG’ın bitiminden sonraki süreci anlatır mısınız? Müdahale nasıl oldu, diyeti uygulayabilme koşulu oldu mu? Sağlık sorunları yaşadınız mı?

H.Y: Haberi aldıktan sonra idareye dilekçe verip gerekli müdahaleler için hastaneye götürülmek istediğimizi söyledik. Bu sıra da Yelda da destek açlık grevinin altıncı günündeydi. (Bizler TKP-ML dava tutsakları olarak 10 günlük destek açlık grevi de yapıyorduk o sıralar…)

Fakat tüm ısrarlarımıza rağmen hastaneye götürülmedik. Süreç boyunca B1 kullanmış olduğumuz için revirdeki serum müdahalesini kabul ettik. Revire gittiğimizde en güzel anlardan biri hevallerle karşılaşıp sohbet edebilmekti. Tabii hepimiz çok mutluyduk. Sonraki günlerde sorun çıkmadı. Genel olarak sağlık durumumuz iyi.

En büyük şansımız 2000’li yıllardan deneyimli arkadaşların koğuşumuzda olmasıydı. SAG süreci boyunca da onların katkısı çok oldu. Diyet sürecinde de… Hiç tuz alımının olmaması, yağsız-salçasız püre haline getirilmiş, haşlanmış havuç, biriki gün sonra kabak-patates ile devam ettik. Şu anda yavaş yavaş farklı diyet yemeklere de geçiyoruz.

D.A: Hastaneye gidilmediği ve doktorun verdiği diyet uygulaması olmadığından TTB’nin hazırlamış olduğu ve bizim sürecin başından beri artık ezberlediğimiz notlar üzerinden gittik. Tabii bir de yoldaşın bahsettiği gibi deneyimli arkadaşlar çok çok yardımcı oldular.

Yoldaşım diyet sürecine takip meselesi ile genel anlamda ben ilgilendim, insan istiyor ki elimizde olan her şeyi tüketebilsinler… ama olmuyor işte! Yer yer duygusal davranmakla eleştirildiğim de oldu tabi. Diyet süreci ve öncesi ilk müdahale şu bakımdan çok ciddi; olası sağlık sorunları, kalıcı hasarlar bu süreçte oluşuyor.

Yanlış yapılacak herhangi bir şey geri dönülmez sonuçlara yol açabilirdi. Ama neyse ki süreci iyi kurtardık. “Yasal hak” olarak görünen şeyler bile direnişle, eylemlerle ancak kısmi olarak elde edilebiliniyor. Bundan sonra da öyle olacaktır.

Bu yanıyla zaferin anlamı “tecridin sonlandırılmasından” çok tecridin “kırılması” şeklinde ifadelendirilebilir. En önemlisi de bu konunun gündemden düşürülmemesi ve tecride karşı mücadelenin genel olarak yükseltilmesidir. Sürecin en başında “zafer bizim olacak!” demiştik.

Y.Ö: Revire gidenlerden biri de bendim, bu yüzden bu soruyu ben de üzerime alınıyorum. Altı günlük de olsa bitirme dilekçemi verdikten sonra bende Hiyem ile birlikte revire çıktığımda müdahalenin hiç de yeterli olmadığını gördüm.

Bana yapılan müdahaleden söz etmiyorum, yüzlü günleri geri de bırakan eylemciler vardı. Altmış, yetmiş, seksen gün olanlara, hiçbir tetkik yapılmadan revirde müdahale edildi, sadece bir adet serumla!

Olayın önemi açısından endişe edici bir müdahale neyse ki herhangi bir sorun yaşanmadı.

– Süreci iki genç refakatçi ve bir eylemci olarak omuzladınız. Bu eylemlilik sürecinin yarattığı duyguları iletişiminize etkilerinin değerlendirir misiniz?

H.Y: İki genç yoldaş ile süreci yaşamanın kesinlikle bir şans olduğunu düşünüyorum. Hepimiz ilk defa böyle uzun bir açlık grevi eylemini yaşıyorduk. Duygusal anlamda ve birbirimizi tanımada fazlasıyla katkısı oldu. Herkes üzerine düşeni gerçekten de mütevazilik ile sadelikle yaptı.

Elbette ki yaşamın merkezinde eylem vardı. Tüm düzenimiz buna göreydi. Bu düzen içerisinde eğitim çalışmalarını da aksatmamak sürdürmek ama illaki sürdürmek de özellikle genç yoldaşların disiplini ele alışı açısından kesinlikle vurgulanması gereken bir yan.

D.A: Kendi açımdan çok deneyim kazandığımı belirtebilirim. Okuduğum, duyduğum, izlediğim gibi olmuyor içinde ve öznesi oluyorsun. Bu çok daha farklı bir şey. Hemen hemen hiçbir şey bilmiyorsun ve hepsini pratiğin içerisinde öğreniyorsun.

Tüm zorluklara rağmen öğretici bir süreçti, bana deneyim kattı ve duygularımı kontrol etmeyi öğretti. Kolektif ruhu en yakından hissettirdi. Günü örgütleme, ihtiyaçlar için koşturma bir sürü anı, deneyim, duygu…

– Öncesi ve sonrası ile SAG süreci boyunca en çok zorlandığınızı düşündüğünüz, hissettiğiniz duygusal veya fiziksel durumlar nelerdi?

Y.Ö: Bunu üç başlıkta sıralayabilirim. Birincisi yoldaş eyleme başlarken… Bu durumun ağırlığını çok fazla hissettim. Yoldaşın gözümüzün önünde günden güne eriyen bedenini nasıl katlanacaktım? İkincisi SAG’ın birinci ayını bırakmışken ağır bir şekilde grip geçirdim.

Aslında normal bir gripti ama koğuşta grevciler olunca olağanüstü bir duruma sebebiyet verebiliyor hastalıklar. O gün hiç ses çıkarmadan suçluluk duygusuyla eşyalarımı toplayıp odayı terk ettim… Yoldaşların yanına yaklaşamamak hastalığımı daha bir ağırlaştırdı sanki.

Üçüncüsü de eylem zafer ile sonuçlandıktan sonra hep birlikte kan tahliline gittiğimizde… Yoldaşın tansiyonu düşüktü ve damar yolunu bulamadılar. Yoldaş iğne kolunda iken bayıldı. Onun bu hali beni çok korkuttu. Revirdeki personellerin müdahalesi ile kendine geldi. Gerçekten en zorlandığım an buydu, yoldaşı daha önce hiç böyle görmemiştim.

H.Y: En çok zorlandığım sanırım yoldaşlarımın gözlerinde gördüğüm kaygıydı. Düşük tansiyon, kilo ve nabız, otuzlu günlerden sonra halsizlik vs yapmaya başlamıştı. SAG’ın normal getirisi olarak ishal ile birleştiği zaman yoldaşlar epey kaygılanmışlardı.

Yelda grip olduğu için on günlüğüne odasını ayırmıştı. Maske takarak geliyor ve uzaktan bakıyordu… Gözleri hala aklımda. Deniz de sürekli ne yapabilirim’in derdindeydi.

– Tersten de sorabiliriz; sizi rahatlatan süreci kolaylaştıran durumlardan bahsedebilir misiniz?

H.Y: Hepimiz üzerine düşeni kolektif adına en iyi şekilde yapmaya çalıştığımız içi huzurluyduk, rahattık. Hem yoldaşlarım hem de koğuşum süreci sistemli bir şekilde ele alması ve yaşamı SAG merkezli hale getirdiğimiz için genel bir rahatlık vardı.

D.A: Bu soruyu hiç düşünmeden Sultan ve Elif arkadaşlardı diyebilirim. Sürecin başından sonuna kadar hep yanımızdalardı, ilgilendiler. Yetemediğimizde hep onlar vardı, yetsek de onlar vardı, bu çok net hissedilir bir şeydi.

Bunun dışında Hiyem yoldaşın güçlü duruşuydu ve en kötü anda bile sakin, mantıklı davranma haliydi.

Y.Ö: Deniz’e katılıyorum, TKEP-L davasından tutsak olan arkadaşlar kesinlikle bizim için süreci en rahatlatan insanlar oldular. Onların ölüm orucu sürecinden deneyimleri vardı. Bu süreci omuzlayanlardı her biri.

Diyet sürecini de onların deneyimleri doğrultusunda birlikte örgütledik. Emekleri çok fazla. Süreci kolaylaştıran diğer bir kişi de Deniz oldu. İkimiz birbirimize güç verdik diyebilirim, iyi ki süreci birlikte geçirdik!

– 2000’lerden beri kolektif olarak SAG eylemi içerisinde bulunmamıştınız. Mevcut hapishaneler bileşeninizi çoğu da ilk defa böyle bir sürecin içerisinde bulundu. Bu sürecin deneyimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

D.A: Bu durum uzun zaman sonra hem kişisel hem de tüm devrimci hareket açısından hafıza tazeleme ve yeni bir bakış açısı, deneyim kazanma noktasında verimli bir eylemlik süreciydi. Hem hafıza tazeledik hem zafer tattık. Şimdi bu zaferi korumak için mücadele edeceğiz.

Y.Ö: Benim içinde ilk deneyimdi. Oldukça öğreticiydi. Pratik için de yoğrulduk. Diğer hapishanelerdeki yoldaşlarda sık sık gönderdikleri mektup ve fakslarda bizimle ve Haydar yoldaş ile beraberdi zaten. H.Y: Bazen lokal olarak çeşitli haklar için 25-30 güne varan açlık grevleri olmuştu.

Ama SAG eylemini 2000’lerden sonra kolektif olarak ilk defa yapıyoruz. Bu süreci tüm hapishanelerdeki yoldaşlarımız ile birlikte yaşadık diyebilirim.

Hepsinden hem duygusal hem de böylesi süreçlerde neler yapılması gerektiğine dair bilgileri paylaşan fakslar, mektuplar aldık. Sürecin en güzel yanlarından biri buydu. Bu ortak duyguyu yansıtıyordu.

Deneyim açısından başta “SAG Günlükleri” olmak üzere bu süreci kolektif mal edebilme yönlü uğraşlarımız oldu. Bu söyleşi de aynı kapsam da.

 – Yoldaşlarınızdan Kandıra hapishanesinde olan Haydar Sönmez’in de SAG’a girişini öğrendiğinizde neler hissettiniz? Sonuçta farklı hapishanede ve kısıtlı bir haberleşme olağanız var.

Y.Ö: Gerçekten sürecin zorlayıcı yanlarından biri buydu. Açlık grevleri başladığından beri yayın alamıyoruz. Dışarıya ve diğer yoldaşlara dair haber alma olağanımız kısıtlı ve kısıtlamalar hala devam ediyor. Aynı zamanda mektuplarımız da engelleniyordu.

Haydar yoldaşa mektuplarla ulaşmaya çalışıyorduk ama kısıtlamalardan kaynaklı dönüşler çok geç oluyordu. Bu sebeple onun açısından hep merak içerisinde geçirdik süreci. İyi olduğunun haberini almak dahi bizi bir nebze rahatlatıyordu.

H.Y: Benim için süreci Haydar yoldaşla yürümek çok anlamlıydı. O da mütevazilikle ve “kesinlikle ben olmalıyım” duygusuyla katıldı. Tecrit koşullarından dolayı görüşçüsünün olmaması, elbette üzüldüğümüz konulardandı.

D.A: Endişeleniyorduk fakat Haydar yoldaşın 96 eylemlerinden bu yana çokça deneyimi olan ve ne yapacağını iyi bilen yoldaşlardan olması bizi bir yandan da rahatlatıyordu da. Fakat mesele F Tipi hapishane koşulları olunca… Uzakta olan bir yoldaşını yanı başında hissetmek…

Bunu gerçekten Haydar yoldaş için yoğun bir şekilde hissettik.

– SAG eylemliliklerine tüm hapishanelerden dört farklı devrimci örgüt katıldı. Siz de farklı devrimci yapıların bulunduğu karma bir koğuşta kalıyorsunuz. Burada sizin dışınızda MLKP dava tutsağı üç arkadaş da SAG eylemindeydi.

Bu durum koğuştaki ilişkilerde, günlük yaşamda ne gibi değişimlere neden oldu? Devrimci dayanışma konusunda neler söylersiniz?

Y.Ö: Bence sürecin en güzel yanlarından biri buydu. Aynı duyguları yaşıyorduk hepimiz. Özellikle diğer refakatçilerle o duygudaşlığı hissedebiliyorduk. Dayanışma ile verilen bir eylemdi. Mesela hevallerle karşılaşmak için kırk takla atıyorduk, bir “Serkeftin!” diyebilmek ve durumlarını öğrenebilmek için… Her anımızda birbirimizin varlığını hissettik.

D.A: Tüm hapishanelerin birbirini hissettiği, karma koğuşlarda dayanışmanın inşa edildiği bir süreç oldu. Bizim açımızdan koğuşta her şeyi ortak örgütleyebilme uğraşı söz konusuydu. SAG’cılar için yapılacak en ufak bir şeyde bile buradaki tüm yapıla kendini ortaya koydu. Bizim açımızdan refakatçiler olarak çok ayrı bir iletişim söz konusu idi zaten.

Bir akşam buluşma yapmıştık mesela. Birlikte oturup çay içerek sohbet ettik, şiirler okuduk…

Bunlar farklı ve güzel paylaşımlar. Normal zamanlarda da olur ama böyle zamanlarda daha farklı hislerle, duygularla hatırlayacağın anılar oluyor. Mesela aklımıza SAG’cılar için bir şey geldiğinde birlikte ortaklaştırıyor ve öyle deneyimlilere sorup karara bağlamaya çalışıyorduk.

H.Y: Her özgün süreç gibi bu eylemlilik de kendine ait paylaşımları, dayanışmayı hızlı bir şekilde ortaya çıkardı. İçilecek sıvıların sistemli bir şekilde hazırlanmasından 30 kişinin kaldığı bir ortamdan sessizliğin maksimum bir hale gelişine…

Tüm ihtiyaçlarımızın daha biz söylemeden fark edilip karşılanmasına kadar olumlu bir süreç yaşandı.

– Son olarak “şunu da eklemek istiyorum” dediğini bir durum var mı?

H.Y: Van F Tipi’nde ölüm orucunda olan ve eylemini sürdüren Kadir Karabak yoldaşa selamlarımızı iletmek istiyorum. Bu süreçte şehit düşen hevallerin önünde tekrar saygıyla eğiliyorum. Ayrıca aracılığınızla Leyla Güven ve bu süreci omuzlayan tüm direnişçilere, desteklerini her daim hissettiğimiz yoldaşlara, dostlara selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Y.Ö: Herkese başarılar diliyorum. Şimdi ve sonrası için… Unutmayalım ki önümüzde engebeli yollar var ve bu yolları birlikte aşacağız. D.A: Zor ama bir o kadar güzeldi… Güzeldi çünkü zoru birlikte paylaştık, birbirimize yaslandık. Dışarıya ve içeriye kopmaz bağlar kuruldu.

Düşman algısı bilendi ve çelikleşti. Zafer kazanıldı, daha ne olsun! Herkese serkeftin, nice nice zaferlere!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu