Makaleler

Tabiatın kanunu değişir mi?

Bazen, sadece insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış doğal güzelliklerini koruyan, genellikle kent dışı kesimi anlatmakta kullanılır tabiat kelimesi.

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, ülkemiz için değerlendirildiğinde; doğayı koruma açısından gözle görülebilir bir gerilemeye neden olacağını net bir şekilde göstermektedir. Korumayı değil kullanmayı amaçlayan bu doğa koruma mevzuatı, biyolojik soykırıma daha geniş bir boyut kazandırmaktadır.

Dünyada var olan bütün doğal kaynakları birer kazanç kapısı olarak gören, doğal ve kültürel varlıkları kazanca malzeme olmadıklarında “boşuna” var oluyor sayan çarpık kapitalist zihniyetin, pervasızca tabiatı katletmesine göz yumar olacağız.

Kanunun; hazırlanış sürecinden tasarı haline gelinceye kadar çevre örgütlerinden, ilgili meslek odalarından ve de esasta halktan saklanması, (ki AKP yasa tasarısını, bu tasarıdan sorumlu komisyondan bile kaçırarak Meclisin onayına sunmuştur) gerekse getirdiği düzenlemeler itibariyle tabiatın rant için kullanılacağını göstermektedir.

(Madde 12- (1) Korunan alan sınırları içinde kalan yerlerdeki gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmazlar, gerekli görüldüğünde,ilgili mevzuata göre Bakanlık veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kamulaştırılabilir.) (Madde 7- (5)Korunan alanlar için yapılan imar planlarında,imar mevzuatına uyulur. Bu planların onay yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına aittir). Görüleceği gibi bu maddelerle korunan alan sınırları içinde kalan yerler muğlak bir ifade olan “gerekli görüldüğünde” kullanılarak keyfiyete sunulmakta, korunan alanların kaderi sadece ve sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kararına bırakılmaktadır.Yine bu maddeler; kanun tasarsısı TBMM’den geçtiği takdirde ülkemizdeki orman alanları, sulak alanlar, kıyılar ve bütün diğer doğal alanlar geri dönüşü olmayacak tahribatlara karşı savunmasız kalacak. Bugüne kadar ilan edilmiş tüm korunan alanların statüsü yeniden değerlendirilecek, Doğal Sit statüsü tamamen mevzuattan kaldırılacak.

(Madde 8- (3) Ekolojik etki değerlendirmesi sonucunda saha üzerindeki etkilerin olumsuz değerlendirilmesine rağmen alternatif çözümlerin bulunmaması ve üstün kamu yararının bulunması nedeniyle plan veya projenin uygulanması zorunlu ise ilgili bakanlıkça gerekli her türlü telafi edici tedbirler alınır veya aldırılır.) Görüldüğü gibi ucu açık kelimelerle “alternatik çözümler” sunulur gibi yapılmakta. Ama İstanbul’a yapılacak 3. köprü tartışmalarında geçen “alandaki 1 milyon ağacın kesilip yerine 5 milyon ağacın dikilmesi planı” alternatif çözüm diye bahsedilen meseleye örnek gösterilebilir. Çünkü; yüz yılda tam bir ağaç alanı olabilmiş ormanlar yok edilecek ve on yılları bulan bir süreyle tekrar İstanbul’a kazandırılacağı iddia edilmektedir. Ülkemizde ormanlara, genelde de çevreye gösterilen devlet ilgisi düşünüldüğünde bunun imkansız olacağı ve kesilmiş bir milyon ağacın dahi elimizde kalmayacağı açıktır. Oysa bir milyon yerine beş milyon ağacın dikileceği kulağa ne de hoş gelmektedir, değil mi?

 

Tabiatı bu yasadan koruyun!

Kanunla birlikte “üstün kamu yararı” gerekçe gösterilerek korunan alanlarda her türlü ranta ve talana izin verilecek. Herhangi bir milli park alanında egemenlerin ihtiyacı doğrultusunda otoyol, maden, toplu konut, sanayi, turizm, enerji “yatırımı” mümkün olabilecek.

En olumsuz sonucu ise kentsel dönüşüm projelerinde ortaya çıkacak. (Madde 12- (1) Korunan alan sınırları içinde kalan yerlerdeki gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmazlar, gerekli görüldüğünde,ilgili mevzuata göre Bakanlık veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kamulaştırılabilir). İstanbul’a yapılacak 3. köprü, tüp geçit vb. projeler SİT engeline takılmadan rahat rahat inşa edilebilecek. Karadeniz kıyısında; Sarıyer, Beykoz, Şile gibi ilçelerde bulunan SİT alanları gönül rahatlığıyla tabiatsızlaştırılabilecek. Kanunun önemli bir etkisini de karayolu, tersane, liman vb. projelerin uygulanmasının kolaylaşmasıyla göreceğiz. Sözü edilen projelerin önündeki “tarım alanı”, “deprem bölgesi”, “SİT” vb. engeller ortadan kalkmış olacak. “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu”nun tabiatı kimlerden “koruyacağı” açık olarak görülüyor. Önce yanı başından geçen derenin suyunu kullanması engellenen, tohumunu saklaması yasaklanan köylüler; şimdi de merada yetişen otu toplayıp pazarda satamaz hale getirilecek. Hayatımızın her alanı üstün kamu yararı ve piyasanın yüksek çıkarları bahane edilerek talana açılacak.

Durum böyle sürerse üstün kamu yararı için kazanç hırsı uğruna doğal olan, yeşil olan her şeyi çiğneyip geçen; hayatı insanlara dar eden bu anlayış bize soluyacak hava dahi bırakmayacak.

İnsanca yaşam alanı bırakmayan bu tasarıya ancak örgütlü mücadelemizi büyüterek dur diyebiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu