Makaleler

Zorunluluğun kavranması; Aklın Berraklığı

Proletaryanın örgütlü gücü olan komünist partisi, programı, strateji ve taktiği ile bir bütündür. Üye ve militanları devrimci bir kimlikle bünyesinde barınır. Onların değişip dönüşmesindeki, yenilenip yenilenip arınmasındaki itici güç de bu kimlikleridir. Bugün devrim mücadelesinde yer alan her insan zafere ulaşmak için örgütlü ve uzlaşmaz bir mücadele yürütmenin zorunluluğunu şu ya da bu şekilde görmüştür. Ancak zorunluluğun görülmesi, onun kavrandığı anlamına gelmez. Devrimci mücadeleye katılmak var olan sistemin reddini içerse de çeşitli halk kesimlerinden oluşan bileşenin sınıfsal durumu (işçi, köylü, memur, öğrenci vd.) onun sistemle olan çelişkisinin keskinliğini de belirler.

Örneğin işçi sınıfından gelen bir devrimciyle asgari geçim şartlarında ya da üstünde bir yaşam sahibi olup da saflarımıza katılan bir kimsenin düzenle olan çelişkisi farklılık gösterir. İlkinin (proleter) sınıfsal durumunun burjuvaziyle olan uzlaşmaz çelişkisi ikincisinde uzlaşılır bir noktada durabilir. Dolayısıyla zorunluluğun kavranışının farklılık göstermesi şaşırtıcı olmaz. Çünkü aynı saflarda olsalar da ilkinin “zorunlu olma hali”, “başka mümkünü olmaması”, “alışkanlıkları”, “ihtiyaçları” ve onlara ulaşabilme imkanları ikincisinden farklıdır. İlki için zorunluluğun bilince çıkarılması, sistemle arasındaki çelişki gereği daha kolay ve netken ikincisi için daha zor ve bulanıktır.

Bu bulanıklığın berraklığa kavuşturulması devrimin yani bir altüst oluşun örgütleyicisi ve öncüsü olan komünist partinin önemli bir görevi olduğu gibi KP’nin sağlıklı bir bünyeyle yürüyüşünü sürdürebilmesi için zorunludur da. Zira devrimcileştiremediğimiz her yanımız saflarımızda birer gedik anlamına gelir.

Örgütlü faaliyet içinde olan her militanın örgüt, örgütlü olma ve parti disiplini gibi konularda da kafasının açık olması ya da açılması gerekir. MLM bilimi ve onu rehber edinen KP insanlığın binlerce yıllık faaliyetinin sentezlenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. İlkeleri bellidir. Bu ilkelere uygun hareket edip etmemek birey olarak da devrimci ciddiyetimizin göstergesidir. KP ve onun rehberliği olmadan bir yanımızın olamayacağı da açıktır. Görevimiz onu tüketmek, değerlerini aşındırmak değil, geliştirmek, varsa yaralarını sarmaktır. Bu noktada parti disiplinini içselleştirip uymak temel bir noktada duruyor. Bu yine birey olarak bizlerin burjuvaziye karşı verdiğimiz eşitsiz ve zorlu mücadelede en önemli silahlarımızdandır.

Bugün egemenlerin sıkça ifade ettiği “demokratikleşiyoruz” söylemleriyle gerçekleştirdiği saldırılar ve hayata geçirmeye çalıştığı toplumsal muhalefet odaklarının ideolojik ve politik olarak teslim olma ve tasfiye etme çabaları küçümsenmeyecek bir noktada duruyor. İlginçtir, hayatın bizi her gün binlerce kez doğruladığı ortadayken egemenlerin bu çabaları toplumun önemli bir kesimini etkilediği gibi devrimci saflara da sızıp az ya da çok bir şekilde etkilemeyi başarmaktadır.

Bırakalım devrimci ve komünistleri bütün halk kesimlerine yönelik saldırılarını sürekli tırmanışta olduğu; legal çalışma olanaklarının oldukça daraltıldığı, yoğun saldırı altında tutulduğu bir süreçte illegal ve silahlı mücadelenin ömrünü tükettiği propagandalarıyla ezilenlerin öfkesini dizginleme, zihinlerini bulanıklaştırıp ele geçirme, devrimci ve komünistleri itibarsızlaştırma girişimleri hat safhadadır.

Böylesi bir süreçte aklın her zamankinden daha fazla berraklığa ihtiyacı vardır. Bu bağlamda Mao yoldaşın “Devrim bir ziyafet vermek, bir makale yazmak, bir resim çizmek veya bir nakış işlemek değildir. Devrim o zariflikte, o rahatlık ve naziklikte veya o kadar tatlılık, sevecenlik, terbiye, ihtiyat, ruh cömertliği ile başarılamaz. Devrim bir ayaklanmadır. Bir sınıfın başka bir sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir” tanımlamasını yeniden hatırlamakta fayda var.

Sınıf mücadelesi pratiği içinde elde edilip teorileştirilen bu bilgi bizi zaaflarımıza daha fazla vurmaya davet ediyor. Ezen için iyi olanın ezilen için iyi olduğuna tarih hiç tanık olmadı ve can bedeli yaratılıp korunan değerlerimiz uzlaşmaz bir mücadele hattında yürümenin gerekliliği bilinciyle yoğrulup hayat buldu. Bu noktada örgütlü olmanın da bir gereği olarak parti ve parti ilkelerinin her şeyin üstünde tutulması gereğinin bilince çıkarılması düşmanın yaydığı zehre karşı en güçlü panzehirdir.

(Gebze Hapishanesi’nden tutsak Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu